Bizim Hikayelerimiz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Sekizinci Bölüm

Aşağa gitmek

Sekizinci Bölüm Empty Sekizinci Bölüm

Mesaj tarafından masalcı 24th Haziran 2010, 00:05

Bu bölümü Zeynep(Fides)’e ithaf etmek istiyorum. Beni ağlatacak kadar ince düşüncelerin ve jestin için ne kadar teşekkür etsem az. Ben de bu bölüme başlamamı ve o heyecanla iki saatte büyük kısmını bitirmemi sağlayan sana adamak istiyorum yazdıklarımı. Benim için anlamını bilemezsin,aslında tahmin de edebilirsin =)

O zaman bu bölüm başta Zeynep olmak üzere tüm sevgili okuyucularıma gelsin. Yanımda olduğunuz için teşekkürler.

Not1: Parfüm kokusu da sana gelsin Duygu’cum =)
Not2:Draco bahçeye çıktığı sırada Jay Sean-Ride It dinledim,havaya girmenize yardımcı olabilir.






08



Harry Ortak Oda’ya girdiğinde bir an durarak eğlenen arkadaşlarını izlerken biri onu işaret ederek bağırdı:
-İşte geldi!
Kalabalık ona dönerken coşkuyla alkışlamaya başladı, genç adam kendi adına haykırarak coşan grubu keyifle izlerken kazanmış olmanın getirdiği o benzersiz duyguyu yaşıyordu. Şu an kendini her istediğini yapabilecek güçte hissederken Dean Thomas’ın başını çektiği bir grup delikanlı yanına yaklaştı. Harry onların ne yapacağını derhal anlarken ancak bir şey yapamazken bir saniye sonra onların omuzlarındaydı bile. Gryfindor kaptanlarını- altın çocuklarını- daha büyük bir coşkuyla alkışlamaya ve zaferlerini kutlamaya devam ederken kuytu bir köşede durmuş olanları izleyen genç kız gülümsüyordu. Harry’nin bu maçı kazanmış olmasına ve mutlu olmasına gerçekten sevinmişti. Hermione şimdiye kadar her zaman onun yanında olmuştu ve genç adamın yaşadıklarını herkesten daha iyi biliyordu. Harry’nin omuzlarında taşıdığı yük gerçekten fazlaydı, herkesin ondan en iyisini yapmasını beklemesi-en ufak hatasının bile büyük yankılar uyandırması-her zaman eleştirel gözlerle incelenecek olmak , genç kız iç çekerken onun yaşadığı her anı mutlu geçirmesini diledi. Bunun mümkün olamayacağının farkındaydı ama ne olursa olsun o bu dilekten vazgeçmeyecekti.


Draco Malfoy parmağıyla araladığı koyu yeşil kadife perdeyi bırakarak geriye döndü. Şöminenin etrafında hararetle konuşan üçlü gruba ters ters bakarken odada duyulan tek konuşma da kesilmiş oldu. Blaise onu dikkatle takip ederken yerinden kalkarak çocukların yanına gitti. Eğilerek odalarına gitmelerini tavsiye ederken onlar da bu sözü ikiletmeyerek yerlerinden fırladılar. Genç adam daha sonra ellerini kısa kahverengi saçlarından geçirerek arkadaşının yanına ilerledi.
-Çok öfkelisin Draco.
Delikanlı buz gri gözleriyle ona bakarken yanıtladı:
-Potter beni yendi,Blaise. Kutlamalarında onlara mı katılmalıyım sence?
-Hayır ama onu yok etmeyi istediğini biraz daha saklayabilirsin.
Draco cevap vermeden ilerleyerek şöminenin karşısına oturdu. Blaise de onun yanına geçerken kollarını kavuşturdu:
-Bu kadar drama yeterli. Hadi ama Potter’ın maç kazanmış olması pek de alışılmadık bir durum değil neticede.
-Bazen kimin tarafında olduğunu anlayamıyorum.
-Tabi ki senin tarafındayım,Draco. Böyle bir şey için üzülmeni istemiyorum sadece.
-O zaman biraz sessiz durabiliriz.
Blaise cevap vermeden onun gibi şömineyi izlerken Draco bir anda ayağa fırladı. Genç adam şaşırarak ona soran gözlerle bakarken Draco gri gözlerinde adeta fırtınalar koparak ateşi işaret etti:
-Kırmızı ve sarı. Her şey Gryfindor’u hatırlatıyor sanki.
Hızla arkasına dönerek odadan çıkarken Blaise onun şu anki öfkesinin her şeyden çok yıkıcı olabileceğini çok iyi biliyor durumda arkasına yaslandı.


Genç adam bahçeye çıkarken öfkeyle banklara ilerledi. Derin bir nefes alarak gözlerini kapadı. Sakinleşmesi gerekiyordu,bir maç yüzünden bu kadar gerilmiş olamazdı. Ama her şeyin bu kadar üst üste geliyor olması onu çileden çıkarıyordu. Bir hafta önceki olaylar,o günden beri her gün babasından aldığı ısrarcı mektuplar,her zaman ulaşacağı mevkiyi düşünmekten bir türlü odaklanmadığı gerçek bedellerin yüzüne acı bir şekilde çarpılmış olması ve ailesini hayal kırıklığına uğratmış olmaktan duyduğu rahatsızlık ve kendine güvensizlik hissi… Evet,kesinlikle her şey üst üste geliyordu. Delikanlının kendini eskisi gibi umursamaz ve güçlü hissedebilmesi için o hissi tekrar yaşamaya ihtiyacı vardı. Banka çökerek ellerini başının arasına aldı,aradan kaç dakika geçtiğini anlamazken duyduğu yumuşak sesle başını kaldırdı. Granger önünde durmuş,endişeyle onu süzüyordu.
-İyi misin?
-Seni ilgilendirir mi,Granger? Hem senin kutlamada olman gerekmez mi?
Genç kız onun sert sesinden hiç etkilenmemişken ellerini iki yana açtı ve konuşarak oturdu:
-Hey! Yavaş ol biraz. Ben sadece bir hayalim,sen de biliyorsun.
Draco o an gerçekten bir hayal gördüğünü ve tüm bunların gerçek olmadığını düşünürken bir an durdu. O zaman genç kızın burnuna kadar ulaşan kokusunu duyabilir miydi? Delikanlı onun yüzüne bakarken onun nasıl olup da bu kadar sakinleştirici bir enerji yayabildiğini düşündü. Şimdiye kadar Potter ve Wealey bir şeye kızdığı zaman araya giren ve onları yatıştıran hep Granger olurdu. Draco da her zaman bu duruma şaşırırdı,ona gerçek dışı gibi gelirdi ama şu anda dışarıda Granger’la-hayır, hayaliyle- otururken gevşediğini hissediyordu. Başını iki yana sallarken konuştu:
-Bu hayaller sıklaşmaya başladı.
Hermione kollarını kavuştururken gözleri uzaklarda mırıldandı:
-Eh,sende bir sorun olabilir o zaman,doktora görünmeni tavsiye ederim.
Delikanlı başını hararetle salladı:
-Hayatımda ilk defa belki de sana katılıyorum.
-Durumun tehlikesi artıyor demektir.
-Biliyorum.
Genç adam da doğrulurken sırtını banka yasladı,konuşmadan önüne bakmaya devam ederken Hermione mırıldandı:
-Doktora gidene kadar dertlerinde ben yardımcı olabilirim sanırım.
-Ona şüphem yok zaten.
Hermione keyifle gülümserken sordu:
-Ee o zaman derdiniz nedir, Bay Problem?
Draco gülerken yanıtladı:
-Tanrım,kendimden nefret edeceğim gerçekten.
-Eh,istersen hemen nefret etmeye başla ama önce rahatlayıp sonra da kendinden nefret etmeye devam edebilirsin.
Genç adam kaşlarını çatarak ona bakarken Hermione bir sır veriyormuşçasına ona eğilerek fısıldadı:
-Bu da sana önerim olsun,ikinci seçenek daha kârlı oluyormuş öyle diyorlar.
Hermione daha sonra göz kırparak geri çekilirken genç adam onun bu kadar yakınında olmasından sersemlemiş olduğunu belli etmemeye çalışarak yutkundu ve konuştu:
-Öfkemin sebebini biliyorsun. Gene yenildim. Potter her zamanki gibi günün kahramanı olurken ben onun karşısında aciz bir kaybeden olarak konuşuluyorum.
-Başkalarının söylediklerini bu kadar önemsiyor olman gerçekten garip.
-Neden garip olsun ki? Yenilgiyi kabul etmeyi hiçbir zaman sevmedim.
-Bunun gerçek bir yenilgi olduğuna emin misin?
-Merlin aşkına! Granger, spordan pek anlamıyor olabilirsin ama o sahada yaşadığım şey gerçek bir yenilgiydi.
-Yenilgi kavramlarımız farklı o zamanlar. Benim o sahada gördüğüm yenilen biri değildi,son gücüne kadar deneyen ve kazanmak için çırpınıp duran biriydi. Kendine bu kadar haksızlık yapman doğru değil.
-Gerçekten ilginç birisin.
-Neden?
-Gelmiş düşmanına moral veriyorsun.
-İşe yarıyor yani.
Draco ona inanamaz bir halde bakarken genç kız rahat bir kahkaha attı:
-Dediğim gibi ben sadece bir hayalim. Ama senin gerçeklere ihtiyacın var.
Hermione sözün burasında ciddileşerek delikanlıya baktı:
-Hayal kırıklığına uğradığını tahmin edebiliyorum,şimdiye kadar hep olacağını düşündüğün kişi olamamak seni korkutuyor olmalı ama çareler tükenmiş değil, Malfoy. İstediğin zaman nasıl biri olabileceğini sen de çok iyi biliyorsun,maskeni bırakman yeterli.
Delikanlı gözlerini kapatırken sözlerin gerçekliğinin yüzüne çarpmasına izin verdi. Granger’ın bunları söylemiş olması onu şaşırtmıyordu,hayır. Onun gibi zeki birinin bunu anlaması çok da zor değildi. Birkaç saniye sonra gözlerini yeniden açtı,bu gece gökyüzü yıldızlarla doluydu. Karanlık göğü dolduran binlerce yıldızın parıltısını seyrederken havanın güzel olacağını düşündü,yarın daha güzel bir gün olacaktı.

Hermione delikanlının gözlerini kapattığını fark ederken yüzünün yıldızların ve ayın ışığı altında mermer gibi parladığını gördü. Usta bir heykeltıraşın çizdiği kusursuz ve keskin çizgileri taşıyan yüzün sahibi gri gözlerini birkaç saniye sonra açarken genç kız onun söyleyeceği şeyi heyecanla beklediğini fark etti. Evet, bu gece daha sakin esen rüzgar kahverengi saçlarını nazikçe dağıtırken genç kız onu izliyor ve söyleyeceklerini bekliyordu. İçinde bir his vardı,bir değişimin kapısındaymış gibiydi. Delikanlının gözleri açılırken Hermione onun gülümsediğini fark etti. Malfoy gülümsediği zaman gerçekten değişiyordu, alaycı ve gururlu o delikanlının yerini bambaşka biri alıyordu. Hermione o an onun ne kadar yakışıklı olduğunu düşündüğünü fark ederken dudaklarını ısırdı. Bu çok yanlıştı ama genç adamın derin denizleri çağrıştıran kokusu şu an başını döndürürken başka ne yapabilirdi? Genç kız bu büyüden kurtulmalıydı.

Draco bakışlarını yıldızlardan çekmeden şu anki sessizliğin tadını çıkarıyordu, burnuna yasemin kokusu ulaşırken başını yana çevirerek bunun yanındaki genç kızdan geldiğini anladı. Granger’ın görüntüsü de kokusu gibi çekiciydi. Küçüklüğündeki halleriyle ilgisi kalmamış dişleriyle ısırdığı pembe dudaklarıyla bir suç işlemiş bir kız çocuğu gibi duruyordu. Draco onu aynı zamanda hem masum hem de oldukça çekici bulmasına şaşırırken genç kız ateşe değmiş gibi ayağa fırladı.

Hermione yutkundu:
-Gitmeliyim.
Delikanlı gözlerini kısarak onun huzursuz yüzüne bakarken ne yaptığını fark edemeden elini uzattı. Hermione bir an duraksa da elini onun avucuna bırakırken delikanlı doğrudan gözlerine bakarak fısıldadı:
-Biraz daha kal.
Hermione onun sesiyle titrerken bir adım öne attı,artık düşünmeyi bırakmıştı. Bir kukla gibi banka çöktü. Delikanlının şaşırtıcı derecede sıcak avucundaki elini çekmeden öylece durdu. Büyülenmiş gibi gözlerini karşısındakilerden alamıyordu. Onun gözlerindeki griliğin koyulaştığını fark ederken derin bir nefes aldı.

Delikanlı gözlerini kahverengi gözlerden zorlukla çekerken bakışlarını daha aşağı kaydırdı. Hafifçe parlayan pembe dudaklar ürkekçe titrerken serbest eliyle genç kızın çenesini kavradı. Karşısındaki ona itiraz etmezken başını yavaşça ona yaklaştırdı. O an kim olduklarının hiçbir önemi yoktu,ne söylendiğinin bir önemi yoktu,geçmişin bir önemi yoktu. Draco Malfoy ilk defa kendini bu kadar kontrolsüz hissediyordu ama bunun da bir önemi yoktu. Şu an yalnızdılar,bu evrende onlardan başka kimse yok gibiydi. Genç adam yaklaşarak onu öperken genç kızın yumuşak dudaklarını hissetti. Draco’nun aklı bomboştu,kendini deneyimsiz biri gibi hissediyordu ama birkaç saniye sonra içgüdüleri ona yolu gösterirken dudaklarını hafifçe araladı. Saniyeler ilerledikçe öpücük derinleşirken ikisinin de gözleri aynı anda kapandı. Genç adam vanilyalı tadı ağzında hissederken yarın hiç yokmuş gibi onu öpmeye devam etti. Yarın yoktu,içinden uyanan duygular biraz sonra belki de tamamen yok olacaktı ama bu kendini teslim etmemin getirdiği tatlı umursamazlığı hissediyorken vazgeçmesi imkansızdı. Sonunda nefesleri kesilince ayrılırlarken genç kızın gözlerinin hala kapalı olduğunu fark etti.

Hermione gözlerini açmaktan korkarken yanağındaki ateş gibi yanan dudakları hissetti. Gözlerini açarak karşısındakine bakarken genç adam en son şakağını öperek biraz geri çekildi. Hermione her an ağlayacakmış gibi hissederken delikanlı nazikçe gülümseyerek elini yanan yanaklarında gezdirdi. Genç kız o anda kendilerini saran büyülü havanın dağılmaya başladığını fark etti. Kendini geri çekerken yüksek sesle konuşmaktan korkarcasına mırıldandı:
-Gitmeliyim.
-Gitme.
Genç kız gözleri dolu dolu olurken başını iki yana salladı. Draco onun gitmesini zerre kadar istemezken elini kahverengi dalgalarda gezdirerek alnını onunkine dayadı:
-Sen benim hayalimsin,gidemezsin.
-Hayalinim.
Hermione gülümsemesini bozmadan onu hafifçe iterek devam etti:
-Ama bunu bilmelisin, her hayalin ardından gerçeklere uyanılır.
Draco kaşlarını çatarak genç kızın ciddileşen yüzünü izlerken Hermione ayağa kalkarak üstünü düzeltti,hafifçe başını eğerek iyi geceler diledi ve hızla yürümeye başladı.





Pansy meyve suyunu yerine bırakırken içeri giren Potter’ı fark etti. Uykulu görünen delikanlı başı önde kravatını bağlayarak ilerliyordu. Genç kız onun bu kadar kör olabilmesine şaşırdı,özellikle dünkü maçtan sonra okuldaki kızlar -sanki yeterince içine düşmüyorlarmışçasına- onun hakkındaki dedikodularını arttırmışlardı. Pansy şimdi bile birkaçının onun “kaslı” kolları hakkında konuştuklarını duyabiliyordu. Yeşil gözleri dikkatle diğerleri üzerinde gezinirken Ravenclaw’da bir grubun bariz bir şekilde ona bakarak fısıldaştıklarını fark etti. Genç kız iç çekerek bu aptallarla aynı havayı paylaşmanın kendi zekasını etkileyip etkilemeyeceğini düşündü. Daha sonra bugüne kadar bir şey olmadıysa bundan sonra da dayanabileceği sonucunu çıkarırken kendi kendine sırıttı.



Harry hala uykudan uyanamamış esneyerek ilerlerken kravatını bağlamayı bitirdi. Kendi kendine gülümserken yerine oturarak Ron’a kravatını gösterdi. Kızıl saçlı delikanlı hala kendisininkiyle uğraşıyorken mırıldandı:
-Başarılarına bir yenisini daha ekledin, Harry.
Delikanlı onun sesindeki alaya sırıtırken başını salladı:
-Biliyorum belki de bu konuda bir kitap yazmalıyım, Gilderoy Lockhart misali.
Ron onu onayladı:
-Tabi hatta fotoğraf olarak bizim bahçeden yercüceleri tarafından ısırılırken çektiğimiz fotoğraflarını koyarız.
Delikanlı bir şeye demeden elini öne uzatarak kravatı aldı ve bağladıktan sonra Ron’a uzattı.
-Vay, gittikçe…
Harry o lafını bitirmeden sırıtarak kravatla başına vurduktan sonra,kravatı bıraktı. İncinmiş gibi görünen Ron söylendi:
-Ben de olgunlaştığını söyleyecektim.


Hermione çatalını porselende anlamsızca gezdirirken sanki tabağın canlanarak ona yol göstermesini bekliyordu. Ancak,tabi ki bu olmazken derin bir nefes alarak suyuna uzandı. İçerken aklını başka yerlere yönlendirmeye çalıştı ama hayır. Bu konuda başarısızdı. Dün sabaha kadar uyuyamaması yetmezmiş gibi şimdi de okulun gürültüsünü çekmek zorundaydı. Başını kaldırarak öfkeyle hiçbir dertleri yokmuş gibi görünen öğrencileri süzdü,belki de sorun kendisindeydi. Gece kesinlikle onun yanına gitmemeliydi,hangi akla hizmet yanına gitmiş ve bu da yetmezmiş gibi onunla öpüşebilmişti? Genç kız hararetle hiç duymadığı iki takımın maçını tartışan arkadaşlarına baktığında ilk defa onların bu kadar anlayışsız olmasına sevindi,eğer biraz olsun onun durumundan anlayabilselerdi ciddi ve mantıklı bir açıklama yapması gerekecekti.


Delikanlı göz ucuyla kapıya baktığında Parkinson’ın çıktığını görürken Dean’le konuşan Ron’a ve dalgınca tabağıyla oynayan Hermione’ye döndü:
-Benim yukarıdan kitabımı almam lazım.
İkisi de onu duymamış gibi başlarını sallarken genç adam peçetesini bırakarak ayağa kalktı. Koşar adımlarla kapıya ilerledikten sonra dışarı çıkarken genç kızın kütüphane koridoruna döndüğünü fark etti. Sırıtarak elini cebine attıktan ve mektubun yerinde durduğundan emin olduktan peşinden gitti. Okulun diğer bölümlerine göre daha tenha olan yere geldiğinde Parkinson’ın kuytu köşelerde bir şeyler aradığını fark etti. Mektubu çıkarırken sordu:
-Aradığın bu muydu?
Pansy duyduğu sesle başını kaldırırken gülen gözlerle kendisini izleyen Potter’ı gördü,elindeki kağıdı fark ettiğinde gözleri büyürken telaşlı adımlarla yanına gitti. Kağıdı koparırcasına elinden çekerken hırsla sordu:
-Bu o geceden beri elinde değil mi?
-Neden bahsettiğini anlamıyorum.
-Bence çok iyi anlıyorsun.
Delikanlı ellerini iki yana açarak başını sallarken Pansy çok yakın durduklarını fark ederek bir adım geri gitti ve kollarını kavuşturarak delikanlıyı süzdü:
-Okudun mu,Potter?
Harry yüzündeki gülümsemeyi hiç bozmazken yanıtladı:
-Senin olduğunu bile bilmiyordum.
Pansy gözleri öfkeyle parlarken elini uzatarak delikanlının çenesini tuttu. Dudakları çarpık bir gülümsemeyle kıvrılırken bakışlarını karşısındakinin gözlerinde kilitleyerek usulca fısıldadı:
-Kendini çok matah bir şey sanabilirsin,Potter ama benim için sahtekar bir piyondan başka bir şey değilsin. Eğer burada yazanlarla ilgili tek kelime edersen buna gerçekten pişman olursun.
Daha sonra hızla yanından ayrılırken delikanlı dönerek hayretle onu izledi. Parkinson’ın neden bu kadar kızdığını çok kolay anlayabiliyordu. Harry ellerine cebine sokarken durduğu yerde hafifçe yaylandı,genç kız onu korkutmak istemişti ama bilmediği bir şey vardı, delikanlının bu hayatta korkabileceği pek bir şey kalmamıştı.

masalcı
Admin

Mesaj Sayısı : 241
Kayıt tarihi : 25/08/08
Yaş : 33

http://bizimhikayelerimiz.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz