Bizim Hikayelerimiz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Dokuzuncu Bölüm

Aşağa gitmek

Dokuzuncu Bölüm Empty Dokuzuncu Bölüm

Mesaj tarafından masalcı 24th Haziran 2010, 00:06

09



Draco Malfoy boş yatakhanede ileri geri yürürken elinde sıktığı mektup hareketinin hızıyla dalgalanmaktaydı. Okuduğundan beri beyninde dönen satırlar onu hala öfkelendiriyorken buruş buruş olmuş kağıdı çekmeceye bıraktı. Sertçe çekerek kapattıktan sonra doğrularak derin bir nefes aldı. Bir haftadır her sabah babasından gelen bu mektuplar iyice canını sıkmaya başlamıştı.


Hermione sonunda tabağına yeterince eziyet ettiğine karar verip ayağa kalktı. Ron’a derste görüşeceklerini söyledikten sonra başı önde salondan çıkarken hala kendi kendine söyleniyordu. Sola dönecekken birine çarparak olduğu yerde durdu. Önündeki ikinci sınıflardan bir çocuk tedirginlikle ona bakarak bir özür mırıldanırken genç kız başını sallayarak yoluna devam etti.


-Malfoy!
Delikanlı duyduğu sert sesle bir an gözünü yumsa da daha sonra hiçbir tepki göstermeden sesin kaynağına döndü. Severus Snape, Draco’ya önce her zamanki sert ifadesiyle baksa da daha sonra ona yaklaşarak daha yumuşak bir sesle konuştu:
-Derslerden sonra yanıma uğraman gerekiyor, Draco. Lucius’tan öğrendiğim kadarıyla konuşmamız gereken önemli bir konu varmış.
Draco içinden şansına lanet etse de karşı çıkamayacağını çok iyi bilerek yanıtladı:
-Pekala.


Genç kız koridorun sonunda duyduğu seslerle kaşlarını çatarken başını kaldırdı. Profesör Snape’le Draco Malfoy’un konuştuğunu görürken gözleri büyüyerek olduğu yerde durdu. Dün geceden sonra onu yeniden görmek gerçekten garip bir duyguydu. Hermione umutsuzca hareket etmek istese de bacakları ona itaat etmezken bir saniye sonra delikanlının bakışlarını onun tarafına çevirdiğini gördü.

Severus Snape delikanlının ifadesiz yüzünü izlerken onun son zamanlarda hep yaptığı gibi gene kendini kapadığını anlayabiliyordu. Lucius’un onu Ölüm Yiyen işlerine ne kadar bulaştırdığını merak ederken delikanlının bakışlarının koridorun ucuna çevrildiğini fark etti. Draco o an durakladı ve daha sonra ona dönerek izin isterken adam siyah başını yavaşça öne eğdi. Delikanlı uzun adımlarla hızla ilerlerken o da dönerek gittiği öne baktı. Heykel gibi durmuş kendilerini izleyen Granger’ın ince silüetini görürken şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı ama birkaç saniye sonra durumu akşam öğrenmeye karar vererek geri dönerek kendi yoluna gitti.


Hermione kendisini yolun ortasında arabaların farına yakalanmış ve kaçamayan bir tavşan gibi hissederken delikanlı yanına yaklaşıyordu. Genç kızın mantığı bir an önce geri dönüp başka bir yere gitmesini isterken kımıldayamıyordu bile. En sonunda delikanlı yanına ulaştığında kokusu tekrar burnuna çarparken yutkundu. Genç kız, Draco’nun gri gözlerine bakarken uzaklaşmak yerine kendini gene belanın kollarına attığını çok iyi biliyordu.

Draco, genç kızın çaresiz bakışlarla kendisini izleyen kahverengi gözlerine baktığında bir an ne diyeceğini bilemedi. Ağzını açtığında ağzından kelimeler çıkmazken yutkundu. Bir yandan da genç kızın pürüzsüz tenini ve hafifçe kızarmış yanaklarını izliyordu. Draco Malfoy bakışları aşağıya,pembe dudaklara kaydığında kendini belanın kollarına attığını çok iyi biliyordu.


-Konuşacak mısın?
Delikanlı soru üzerine tekrar kızın gözlerine bakarken mırıldandı:
-Dün geceyle ilgili konuşmamız gerekiyor.
Hermione hafifçe kısılmış gri gözleri izlerken yutkundu:
-Konuşalım.
Draco onun yumuşak ses tonundaki merakı hissederken bir an durdu. Ne diyecekti ki? “Seni yanımda istedim ve sonra da öptüm. Çünkü;…” Tıkandığı nokta burasıydı işte.
-Bir sorun var,dedi ellerini saçlarından geçirirken.
Hermione bir kez daha yutkunurken delikanlının bunu kasıtlı olarak yapıp yapmadığını merak etti,şimdi de o ipek gibi yumuşak saçlarla oynuyordu,öyle mi? Sırada ne vardı,gömleğini falan mı çıkaracaktı? Genç kızın bakışları istemsizce delikanlının geniş göğsüne çevrilirken ona uzanarak tenini hissetmek gibi ani bir istek duydu. Evet,daha dün gece ne olduğunu anlamadan bugün koridorda neredeyse onun üzerine atlayacak olması kendi durumu için çok iyi bir gelişmeydi doğrusu! Genç kız bir hayal dünyasının içine hapsolmuş gibi hissederken kendini gülümsemekten alıkoyamadı.

Draco dudakları hafif bir gülümsemeyle kıvrılmış genç kıza bakarken onun aklını okuyabilmek için her şeyini verebileceğini hissetti. Şu an onun aklından neler geçtiğini deli gibi merak ediyordu. Kendisi burada cehennem azabı çekerken onu gülümseten fikir ne olabilirdi ki?

Hermione dudaklarındaki gülümsemeyi silmek isterken ancak yapamazken yardımcı olabilmek için sordu:
-Sorun ne?
Delikanlı derin bir nefes verdiğinde omuzları düşerken mırıldandı:
-Ne diyeceğimi bilmemem.
-O zaman konuşmak biraz zor olabilir.
Draco başını yana eğerek öyle olacağını belirtirken Hermione olduğu yerde yaylandı:
-Biraz çabuk olamaz mısın? Derse yetişmem gerek.
-Öyleyse başka zaman konuşalım.
Genç kız bir an dursa da sonra onaylayarak yürümeye devam etti. Draco olduğu yerde dururken gözlerini kapattı. “Öyleyse başka zaman konuşalım.” Gerçekten böyle bir cümle kurmuş muydu? Ellerini yüzüne götürürken öfledi, daha ne kadar salak durumuna düşebilirdi? Tamam dün gece-dün gece aklına gelirken kanının adeta kaynadığını fark etti- genç kızı bugünü hiç düşünmeden öpmüş olabilirdi ama onun da söylediği gibi gerçek dünyaya dönmesi gerekiyordu ve delikanlı bu yaptığını nasıl düzelteceğini bilmiyordu. Draco Malfoy, Hermione Granger’ı öpmüştü ve üstelik karşılığını da almıştı. Bu ne çeşit bir şeydi böyle? Onlar bir hafta öncesine kadar doğru düzgün konuşmazlardı bile,konuşma namına sayabilecekleri tek şey tartışmalarıydı. Hem ondan hoşlanmıyordu ki. Başını iki yana sallayarak genç kızın ters yönünde yürümeye başlarken neden her gözünü kapattığında onun yüzünün gözleri önünde belirdiğini düşünmedi bile.


Hermione olabildiğince hızlı yürümeye çalışırken bir yandan da elini göğsünün üzerine koymuş, kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Kalbinin yerinden çıkacakmış gibi çarptığını fark ederken köşeyi dönerek duvara yaslandı. Başıyla birlikte avuçlarını da taş duvara yaslarken bakışlarını tavana çevirdi. Gri taşların görüntüsü onu ürpertirken bundan sonra ne yapacağını düşündü. Genç kız şimdiye kadar bu kadar etkilenmiş olduğunu hiç hatırlamıyordu,kendini bir çeşit büyünün altındaymış gibi hissediyordu.

-Hermione?
Genç kız önüne baktığında Ron’u gördüğünde bir an şaşkınlıkla durdu. Delikanlı mavi gözlerinde rahatça okunan endişeyle ona bakarken sordu:
-İyi misin?
Hermione minik bir nefes verirken gülümseyerek yanıtladı:
-İyiyim,sadece biraz ateşim varmış gibi hissettim.
-Gene hastalanmış olabilir misin?
Genç kız bir şey diyemeden güçlü kollarıyla onu yavaşça kendine çekti ve daha sonra kendisinden birkaç santimetre kadar kısa olan kızın alnına kadar eğilerek minik bir öpücük kondurdu. Daha sonra geri çekilerek kendisini hayretle izleyen Hermione’ye göz kırptı:
-Şimdilik bir şeyin yokmuş gibi duruyor.
Genç kız kendisine hala bakarken gülerek açıkladı:
-Hey,tamam öyle bakma. Sadece annem her zaman ateşi ölçmek için bu yöntemin çok iyi olduğunu söyler.
Daha sonra kolunu Hermione’nin omzuna atarken mırıldandı:
-Okul birincisi olacaksın ama en basit ateş ölçme yöntemlerinden haberin yok.
Genç kız kendisini yürüten Ron’a bakmadan gözlerini devirdi:
-Ah bu tarz yöntemleri senin gibi anaç insanlara bırakıyorum,Ronald.


Öğrenciler derslerine koştururken ve hayat her zamanki hızıyla akarken saatler ilerledi. Akşamın gelmesiyle günlük dersler yavaş yavaş biterken ve öğrenciler tatlı bir yorgunlukla yemek için toplanırken tüm bu sakinliğe inat hızlı adımlarla zindanlara inen delikanlı sert bir ifadeyle yürüyordu. Dalgalanan pelerini meşalelerle aydınlatılan taştan koridorda gölgeler yaratırken Draco Malfoy sola dönerek geniş kapıyı çaldı. İçeri girebileceğini söyleyen sesi duyduktan sonra usulca içeri girdi ve kapıyı kapadı. Profesörü ve aynı zamanda vaftiz babası olan adam onu selamladıktan sonra elinde bir kitapla kendisine oturması için bir koltuk gösterince ilerleyerek oraya oturdu. Severus Snape de karşısına geçerken gergin birkaç saniye sonunda sordu:
-Babandan duyduklarım doğru mu,Draco? Emirlere karşı gelerek geçen haftaki eğitimi terk etmiş ve yenilerine katılmayı da reddetmişsin.
Delikanlı başını hafifçe öne eğerken bunu yeterli bir cevap olarak alan adam konuştu:
-Baban oldukça endişeli. Lord’un öfkelenmesinden çekiniyor.
-Biliyorum ama yapabileceğim bir şey yok.
Snape’in kaşları çatılırken sordu:
-Bu ne demek?
-Onlar eğitim değil “işkence seansı” ve ben bütün bu rezilliklere göz yumarak katılamayacağım demek.
-Seni anlayamıyorum.
-Bak,dedi Draco ellerini iki yana açarken. Sesi de kontrolsüzce yükselmişti:
-Hepinizin benden beklentileri olduğunu biliyorum ki benim de kendi hakkımda ideallerim vardı. Ben de bir Ölüm Yiyen olacak ve Lord’uma sadık kalarak sonuna kadar savaşacaktım ama anlaşılan ben işin sadece gözümü kamaştıran kısımlarıyla ilgilenmişim. Beni hoşlanmayacağım durumlara karşı sadece sen uyardın Severus ve dinlemediğimi sen de çok iyi biliyorsun.


Yaz güneşi koridordaki geniş camlardan girerek zengin görünümlü koridoru aydınlatırken Severus Snape sağ taraftaki kütüphaneye girdi. Pencere önündeki tekli koltuğa oturmuş kitabını okuyan delikanlının karşısına otururken diğeri bakışlarını kitaptan çekerek ona baktı. Severus gri gözlerdeki merakı açıkça okurken sözü dolandırmadan sordu:
-Duyduklarım doğru mu?
Draco kaşlarını çatarken dikkatle karşısındaki adamı süzdü. Adam her zamankinin aksine biraz endişeli konuşuyordu sanki.
-Eğitime katılacağımı duymuşsan doğru. Bu kış başlıyorum.
Severus Snape yutkunurken dikkatle onu izlemeye devam etti. Daha sonra arkasına yaslanırken kendini biraz sakinleşmeye zorlayarak konuştu:
-Bu kararından emin misin?
Delikanlı elindeki kitabı bırakırken yanıtladı:
-Bu nasıl bir soru böyle? Ben doğduğumdan beri sonumun böyle olacağını herkes biliyor.
-Bu iş senin sandığın gibi değil,Draco. Feda etmen gereken çok şey var.
-Benim için mesele değil.
Snape onun sesinden ve yüz ifadesinden oldukça kararlı olduğunu ve şu aşamada söz dinlemeyeceğini oldukça açık bir şekilde anlarken ayağa kalktı:
-Şimdi böyle düşünüyorsun ama görünüşe göre çok yakında ne dediğimi anlayacaksın.



İkisi de bu yaz yaptıkları konuşmayı bir anlığına hatırlarken Draco şimdi sesinde pişmanlığın tonu apaçık kendini belli ederek konuşmaya devam etti:
-Ama her zamanki gibi dediğinde haklı çıktın. Ben hazır olduğumu ya da bir gün olabileceğimi hiç sanmıyorum.
Severus tek elini çenesinin altına yerleştirirken ilgiyle delikanlıyı izledi. Onu böyle gördüğünü hiç hatırlamıyordu,bir şekilde kontrolünü yitirmiş gibiydi. Oysa vaftiz oğlu her zaman yapması gerekenleri ve yapacaklarını planlar , ona göre hareket ederdi. Onu telaşlandırmamak için sakin bir sesle konuştu:
-Anladığım kadarıyla ne yapacağını bilmiyorsun.
-Bilmiyorum ve senden başka yardım isteyebileceğim kimse yok, Severus. Yolumu bulmamda bana yardım etmelisin.
Adam delikanlının bakışlarındaki yardım çağrısı çok açık okunurken sordu:
-Seni ele vermeyeceğimden çok eminsin.
-Sonuna kadar, sen herkesi ele verebilirsin ama vaftiz oğlunu ele veremezsin Severus. Özellikle de onu korumaya Bozulmaz Yemin’le bağlanmışsan.
Severus onun zekasını bir kez daha takdir ederken dudakları minik bir gülümsemeyle kıvrıldı.





Sevgili anne,

Babamın yolladığı en son mektup dün elime geçti. Ne yazık ki ona hoş haberler yollayamayacağım. Draco bu aralar her zamankinden daha da uzak bana. Babamın istediği gibi bir nişan haberi veremeyeceğimden hemen hemen eminim. Yine de onun bu dediklerimi önemsemeyeceğini ve denemeye devam etmemi söyleyerek aklında saçma sapan hayaller kuracağını biliyorum. Ama sen onun gibi değilsin anne,beni anlayacağını umuyorum. O Malfoy ailesiyle kurulacak bir bağla birlikte gücünü arttıracağını düşünse de senin her şeyden çok beni düşüneceğini çok iyi biliyorum. Sizi üzmek en son isteyeceğim şey olsa da artık o duvarları aşamayacağımı çok iyi anlamalısınız.

Öfkemin sıcaklığıyla sizlerin nasıl olduğunuzu bile soramadım,bağışla beni. Umarım her şey- babamın güç planları dışında- yolundadır. Beni de merak ettiğini biliyorum ama söyleyeceğim şeyler pek iç açıcı deği. Gücümün gün geçtikçe azaldığını hissediyorum ona. Artık dayanamıyorum. Sahte konuşmalara,davranışlara,gülücüklere… Hiçbirine tahammülüm kalmadı. Bazen içimden haykırmak geçiyor,bana acı veren her şeye,herkese bağırmak ve zarar vermek. Ama yapamayacağımı çok iyi biliyorum. Susmalı ve oturmalıyım. Her zamanki gibi soğuk olmalıyım ama bu soğuk artık beni üşütmeye başladı anne. Kalbimin buz tutmaya başladığını ben bile hissedebiliyorum,bu durumu tersine çevirmek için attığım her adımsa Draco tarafından özenle geri çevriliyor. Bana destek olan sadece Blaise, o da durumumu görüyor ve bana acıyor. Bana, Pansy Parkinson’a acıyor anne,inanabiliyor musun? Bu duruma düştüğüme inanamıyorum. İnsanların bana acıyan gözlerle bakmasındansa ölmeyi tercih ederim. Ama neyse ki Blaise oldukça nazik ve beni kıracak cümleler kurmuyor ama ben belki de içimden gelen bir hisle onun Draco’la aramızdaki dengeleri sağladığını anlayabiliyorum. Bunu hiç dile getirmesem de ona minnettarım.

Okuldan haberler yazmamı da istemişti babam. Son zamanlardaki en önemli olay. Şu Emily denen kızın annesinin başına gelenler. Bu olayın benim kanımı dondurmadığını söylesem yanlış olur. Aynı şeyin benim başıma geldiğini düşünüyorum da… Sanırım aklımı kaybederdim.. Bazı Slytherinliler’in yüzlerinde o soğuk ifadeleriyle “bulanıkların” bunu hak ettiğini adeta haykırmaları sinirlerimi bozuyor. Doğal olarak düşündüklerimi kimseye anlatamıyorum ama bu durum gerçekten can sıkıcı.

Her neyse,canını daha fazla sıkmak istemiyorum anne. Babama da selamlarımı ilet lütfen. Her ne kadar güç hırsı gözlerini kör etmiş olsa da onu çok sevdiğimi bilsin lütfen,sen de öyle. Ayrıca kendinize dikkat edin,bu zamanlarda kimin başına ne geleceği o kadar belirsiz ki.

Sevgilerle,
Kızın Pansy



Harry şöminenin karşısında oturmuş,yanan ateşi izlerken ellerini bilinçsizce kuzgun karası saçlarından geçirdi. Aklı Sirius’la bu şömineden yaptıkları konuşmadaydı,her cümle bir kez daha beyninde yankılanıyordu sanki. Delikanlı onun acısını kalbinde bir kez daha derinden duyarken başını öne eğdi,o zaman cebinde tuttuğu mektubu hatırlarken uzanarak çıkardı. Parkinson’ın mektubunu okumadan iade etmiş olsa da her ihtimale karşı kopyasını çıkarmıştı. Onun bir Slytherin olduğunu düşününce risk alamazdı,başlarda ne yazdığını merak etmiş,evet. Özellikle genç kızın bu kadar öfkelenmiş olması onu düşündürmüştü ama yine de Harry hala bu mektubu okuyacak gücü kendinde bulamıyordu. Netice de bu birisinin özel hayatına müdahaleydi ve kim olursa olsun Harry kendini buna karışabilecek biri gibi hissetmiyordu. O anda Umbridge’in Sirius’un mektuplarını okumuş olduğunu hatırladı. O cadı,geçen sene tehlikeli gördüğü her mektubu muhtemelen büyük bir zevkle okumuştu. Onun kurbağa gözleri aklına gelirken delikanlı ürperdiğini hissetti. O böyle hastaca davranışlarda bulunmayacaktı,hayır. Öne eğilerek mektubu ateşin içine attı. Daha sonra kağıt açılırken ve siyah mürekkepli yazı ateşler tarafından yutulurken Ron’un adını seslendiğini duydu. Aceleyle yerinden kalktıktan sonra aç bir ifadeyle yemeğe inmeleri gerektiğini söyleyen arkadaşını takip etti.



Genç adam okuduğu kitaptan başını kaldırarak içeri giren kadına bakarken Aida derin bir nefes aldı. İçinden bir ses ona bugün her şeyin çözüleceğini söylüyordu. Adamın ifadesiz yüzüne bakarken nasıl olup da bu hale geldiklerini düşündü. Bir masal gibi başlayan ilişkileri nasıl olmuştu da adamın ona tahammül edemediği bir evreye geçmişti. Genç kadın bunları düşünürken adam bakışlarını kitabına çevirmişti bile. Her zamanki gibi o yokmuşçasına davranan adamın bu hali canını acıtırken Aida dudaklarını ısırdı. Pek çok şeye göğüs germişti ama yok sayılmak,işte bunu gücü yoktu. Bir şeyler söyleyerek sessizliği bozmak istedi ama aklına bir şey gelmezken koltuğunda geriye yaslandı. Bir yandan da uzun sarı saçlarını elleriyle şöyle bir toplamıştı. Kendini sakin kalmaya zorlayarak bakışlarını odanın içinde gezdirdi.

-İngiltere’den bir haber var mı?
Duyduğu usul sesle başını adama çevirirken aklına gelen güzel haberle gülümsedi.
-Lily bir bebek bekliyor.
Kendisinin aksine gülümsemeyen adamın gözleri kısılır ve yüzü biraz da olsa asılırken mırıldandı:
-Başka?
Aida onun bu ters ifadesiyle kendini ağlamaya yakın hissederken başını iki yana salladı. Adam birkaç saniye sonra hızla ayağa kalkarken ona bakmadan gitmesi gereken bir yer olduğunu söyledi. Genç kadının bir şey söylemesini beklemeden odadan çıkarken Aida koltuğunda doğruldu. Adamın gittiği yeri tahmin etmesi çok da güç değildi,muhtemelen lorduna gidecekti. Genç kadın yan taraftaki asasını alarak üzerindeki koruma tılsımını kaldırdı. Artık ona güvenemeyerek zihnini bu tılsımlarla korumaya başlaması ne kadar acı olsa da gerekliydi.



-Granger!
Hermione kendisine seslenen delikanlıya dönerken Draco bir an duraksadı. Genç kız bu sabahki gibi soru sorarcasına ona bakarken ellerini kendini savunurcasına ön tarafa uzattı:
-Bu defa konuşacağım.

masalcı
Admin

Mesaj Sayısı : 241
Kayıt tarihi : 25/08/08
Yaş : 33

http://bizimhikayelerimiz.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz