Bizim Hikayelerimiz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

On Birinci Bölüm

Aşağa gitmek

On Birinci Bölüm Empty On Birinci Bölüm

Mesaj tarafından masalcı 29th Ocak 2011, 18:50

Bölüm Hakkında:

1) Bu bölümdeki şarkımız Barcelona’dan “Come Back When You Can”. Bölümü okumadan dinleyin,okurken dinleyin,okuduktan sonra dinleyin ama bence neticede dinleyin =)

2)Tuğçe’cim “Sonia” olarak bölümde yer almaktasın, dediğimi yaparım ben =)

3)Son olarak pek içime sinen bir bölüm olmadı. Bu sebeple acımasızca eleştirin,vurun masalcıya =) Ek: Sonda sevdim gibi gibi =)

4)Baştaki sözü gazetede okumuştum sanırım ama daha sonra ne kadar arasam da kime ait olduğunu bulamadım bir türlü.

5)Neredeyse unutuyordum ikinci resimdeki dizeler Özdemir Asaf’a aittir. Bu aralar duygusala bağladım, sonum hayır olsun =)




11


Vazgeçtiğiniz şey seçtiğinizden daha değerliyse pişmanlık kaçınılmazdır.



Narcissa Malfoy kütüphaneden girdiğinde bir an olduğu yerde durdu. Koltukta oturmuş eşine bakarken onun kaşlarını çatmış olduğunu fark etti. Her zaman güçlü gördüğü adamın bu hali onu korkuturken sakin adımlarla yanına ilerledi. Elini yavaşça onun omzuna koyarken diğeri başını yukarı kaldırdı. O an kadın onun gözlerindeki çaresizliği görürken duyacağı şeylerden korkarak sordu:
-Haberler kötü mü?
Lucius kadının güzel yüzündeki endişeli ifadeyi silmek için doğru kelimeyi bulmaya çalışırken bir anlığına duraklasa da ardından hemen yanıtladı:
-Tam olarak bilemiyorum. En son Severus’la konuştum ve o da bunu halledeceğini söyledi.
-Nasıl yapacakmış?
Adam cevap vermek yerine başını iki yana sallarken kadının gözleri elindeki zümrüt yüzüğe takıldı. Oğlunun ona doğum günü hediyesine bakarken dudaklarında uçucu bir gülümseme birkaç saniyeliğine dolaştıktan sonra elini çekerek karşıdaki koltuğa geçti.
-Şimdi ne yapacağız Lucius?
Lucius gözlerini hafifçe kısarak odada gezdirirken sordu:
-Senin mektuplarına cevap vermiyor mu?
-Daha bu sabah yolladım, kızgın olduğu için daha sonra cevap verecektir. Huyunu biliyorsun, biraz alttan almamız lazım.
-Pekala , Lord sorduğunda bu şekilde iletirim cevabı.
Narcissa onun kontrollü ama yine de bir şekilde öfke tınıları taşıyan sesini duyarken koltuğunda dikleşti:
-Ne olursa olsun o bizim oğlumuz, Lucius. Onu korumak için gereken her şeyi yapacağız.
Adam derin bir nefes alarak birkaç saniye sustu ve gözlerini kapadı. Daha sonra bakışlarını karşısındaki zarif kadına çevirirken gülümsedi:
-Ben ona karşı daha sert olsam da senin böyle koruyucu olmanı sevdiğimi söylemiş miydim?
Narcissa eşinin yüzüne baktığında gevşeyen yüz hatlarını görerek sonunda biraz olsun sakinleştiğini görerek sevindi. Özellikle bu sabahtan beri gayet öfkeli bir şekilde dolaşan adamın durumu onu gerçekten korkutmuştu. Nazikçe gülümseyerek ayağa kalktığında sesi kendinden emindi:
-Tabi ki koruyacağım , Lucius. O benim oğlum ve bu hayattaki en değerli varlığım.
Lucius onun cevabına gülümserken kadın dik bir şekilde ilerledi ve odadan çıktı.



Öğrencilerin sabah gürültüleri yavaş yavaş salonu doldururken Harry gazeteyi okumayı sonunda bitirerek arkasına yaslandı. Kitabına gömülmüş arkadaşına gülümseyerek bakarken sordu:
-Yarım kalan iksir konusunu tamamlayalım mı?
Hermione bir an cevap veremeden dururken daha sonra şaşkınlıkla başını kaldırdı:
-Neden böyle bir şey sordun?
-Dersimi tamamlamak istemiş olamaz mıyım?
-Sen gerçekten Harry isen olamazsın. Şimdi neler dönüyor söyle bakalım?
Harry hafifçe öne eğilirken mırıldandı:
-Profesör Dumbledore, Profesör Slughorn’la aramı sıkı tutmamı söylüyor. “Favori” öğrencisi olmam ileride bana çok şey kazandıracakmış.
Genç kız kaşlarını çatarak yerinden kalkarken cevapladı:
-Eh,madem önemliymiş kalkalım madem.
Harry de ona eşlik ederken masadan ayrıldılar. Genç kız kitabını göğsünde bastırmış yarısı bile dolmamış salonda bakışlarını gezdirirken konuştu:
-Sabah sabah büyük bir istekle kahvaltıya çağrılmamın sebebi buymuş demek.
Delikanlı yeşil gözlerindeki muzip parıltıları gizleyemezken tek elini genç
kızın omzuna atarak onu kendine çekti. Saçlarına yumuşak bir öpücük bıraktıktan sonra mırıldandı:
-Tek amacım aç kalmamanı sağlamaktı.
Hermione gözlerini kısarak ona baktı ve söylendi:
-Berbat bir yalancısın Harry.


Draco Malfoy yanında yürüyen kıza yan gözle bakarak gülümserken Pansy de yanıt olarak onun koluna girmek için elini uzattı. Genç adam dikleşerek kolunun duruşunu düzeltirken salonun girişine gelmişlerdi bile. İkisi de bir saniye beklemeden içeri girerlerken Draco her zaman yaptığı gibi salonu şöyle bir taradı, öğrencilerin çoğunun henüz inmemiş olduğunu görürken bakışları karşıdan gelen Potter ve Granger’a takıldı. Potter kolunu kızın omzuna atmışken her zamanki gibi gülerek konuşuyorlardı. Genç adam gözlerini kısmış onları izlerken Pansy de onun adımlarına uyarak yavaşladı. Dörtlü karşı karşıya geldiğinde çevredeki öğrencilerin klasik bir atışma beklentisiyle onları izlediğinin farkında olan
Draco hafifçe öksürerek durdu.


Hermione yanında Harry,gülerek onun anlattıklarını dinlerken lafın kesilmesiyle genç adama döndü. Yeşil gözlerdeki saldırgan ifadeyi fark ederken merakla genç adamın izlediği yöne,kapıya baktı. Karşısında Malfoy ve yanında Parkinson’ı görürken olduğu yerde durdu ve yutkunurken kalbinin endişeyle çarptığını fark etti. Şimdi ne olacaktı?

Harry çevredeki seslerin azaldığını fark ederken kaşlarını çatarak durdu. Bakışlarını kapıya çevirdiğinde Malfoy ve Parkinson’ı gördüğünde durumu anlayarak iç çekerken kolunu yavaşça Hermione’nin omzundan çekti ve farkına varmadan dikleşerek ilerlemeye başladı. Karşı karşıya geldiklerinde çevredekilerin tartışma beklentisinin kokusunu adeta havadan alırken Malfoy’un bir şey demeden Parkinson’ın kolundan çıktığını gördü. Delikanlı daha sonra genç kızı belinden yönlendirerek Slytherin masasına ilerlerken Harry gözlerini açıp kapattı. Malfoy yanından geçmiş ve ona laf atmamıştı, öyle mi? Delikanlı şaşkınlıkla diyecek bir söz bulamazken yanında Hermione adımlarını hızlandırarak salondan çıktı.

-Günaydın.
Draco, Pansy’nin yerine geçmesini bekledikten sonra Blaise’i başıyla selamlayarak oturdu. Elini gazeteye uzatırken bir yandan da hala kendisini izleyen arkadaşına umursamaz bir tavırla sordu:
-Bir sorun mu var,Blaise?
Genç adam elini öne uzatarak konuştu:
-Bunu sana sormak lazım, kapının önünde Potter’la neredeyse burun buruna geliyor ama tek kelime etmiyorsun,gerçekten şaşırdım.
Draco bakışlarını ona çevirmeden mırıldandı:
-Onlarla ilgilenmiyorum.

Delikanlı bunu oldukça rahat bir şekilde söylese de gerçek hiç öyle değildi. Bu sabah uyandığında ve Profesör’ün söylediklerini düşündüğünde her şey gerçeğe daha çok yaklaşmıştı sanki. İşte bu doğruydu,geçen saniyelerle birlikte artık dönüşü olmayan bir yola girdiğini anlamaya başlamıştı. Severus Snape’e durumu anlatmakla ne kadar doğru yapmıştı bilmiyordu ama başka bir seçeneği var mıydı ki? Bir Ölüm Yiyen olmanın yükünü bu kadar rahat taşıyabilecek miydi, öte yandan Yoldaşlık tarafı da ona hiçbir zaman cazip gelmemişti. Onların fikirlerini yüzde yüz desteklemiyordu, ayrıca nefret ettiği insanların yanında yer alabilir miydi? Aklından bunlar geçerken bir yandan da Ölüm Yiyenleri düşündü, sanki onların her yaptığına sonuna kadar katılıyordu. Genç adam sadece bir eğitime gitmiş olsa da genel gidişatı tahmin etmek hiç de zor değildi ve o bunu yapmaya katlanamayacağından sonuna kadar emindi. Başını yavaşça öne eğerken derin bir nefes aldı, bundan sonra üstünde yürüyeceği ip oldukça inceydi ve genç adam dengesini sağlasa iyi ederdi.


Ron aceleyle sınıfa ilerlerken içinden uykuculuğuna lanet etti. Belki de derse yetişmesi gerektiğinde zevklerinden taviz vermeliydi. Uykusundan fedakarlık etmesi fikri canını sıkarken elindeki kitapları dengeleyerek yoluna devam etti. Son hızıyla köşeyi döndüğünde çarptığı kızla gerilerken sarsıntının etkisiyle yüzünü buruşturdu. Başını kaldırdığında karşısında duran Ravenclaw’dan Sonia’yı görürken durakladı. Geçen hafta yanlışlıkla kızın kitabını almış olması yetmezmiş gibi şimdi de onu yere düşürmüştü. Çekinerek yanına gittiğinde elini uzattı. Genç kız kahverengi gözleriyle delikanlının yapılı kollarına bakarak tekrar yere düşürmeyeceğinden emin olarak eline tutundu. Ron zorlanmadan kalkmasına yardım ederken çatallanmış bir sesle konuştu:
-Ben özür dilerim.
Kız sakin bir tavırla kendi kitaplarını delikanlıya uzatarak üstünü silkeledi. Daha sonra onları geri alırken gülümseyerek ona baktı:
-Bana bir garezin olmadığına eminsin ,değil mi?
Ron da onun rahat tavrıyla sakinleşirken mavi gözleri neşeyle kocaman açılarak yanıtladı:
-Şerefim üzerine yemin ederim ki hayır.
Sonia onun elini kalbinin üstüne götürerek ettiği yemini görürken başını iki yana sallayıp bir kahkaha atarken delikanlının yanından ayrıldı. Ron bir an onun gidişini izlerken daha sonra kendi önüne dönerek elini kızarmış yanaklarına götürdü. Bu sakarlığı bir gün başına büyük işler açacaktı.


-Neden böyle sakindi bu?
Hermione iç çekerek hala Malfoy’un sabahki tepkisi daha doğrusu tepkisizliği üzerine tahminler yürüten Harry’e baktı. Ona nasıl bir açıklama yapabilirdi ki? Hermione genç adamın gözlerinin kısıldığını ve artık kendi kendine tahmin yürütme kısmına geçmiş olduğunu görürken ikisinin derin düşünceleri kitabını masaya sertçe bırakan Ron’la bölündü. Genç kız bu defa ona döndüğünde nefes nefese kalmış delikanlının hafifçe kızarmış olduğunu gördü. Kaşlarını çatarak ne olduğunu sorarken delikanlı yanıtladı:
-Önemli bir şey değil,derse yetişmek için acele ettim de.
Hermione ona zaman konusunda dikkatli olması için bir nutuk çekmekten kendini zorla alıkoyarken delikanlı Harry’i işaret ederek sordu:
-Harry’e ne oldu?
Genç kız başını iki yana sallayarak çok da önemli bir şey olmadığını ifade ederken Harry söze karıştı:
-Neden öyle diyorsun? Bence gayet de ilginç bir durum. Ron, bu sabah ne oldu ya da olmadı, tahmin et bakalım?
Ron merakla omuzlarını kaldırırken Harry öne eğilerek mırıldandı:
-Malfoy bana sataşmadı.
-Gerçekten mi?
Ron’un ağzı şaşkınlıkla açılırken Harry genç kıza dönerek “Gördün mü?” dercesine baktı. Hermione gülmemek için kendini zor tutarken kitabının kapağını açtı bu sırada Ron da tahmin yürütme işlemine büyük bir istekle katıldı:
-Belki de söyleyecek bir şey bulamamıştır.
-Lütfen, ölüyor olsa bile yanındaysam son söz olarak bana bir hakareti olur.
Ron doğru olduğunu söyleyerek düşünmeye devam etse de sonunda oflayarak öne eğildi. Harry başını kollarına dayamış arkadaşının aksine geriye yaslanırken kendi kendine konuştu:
-Malfoy neden böyle sakin?
-Belki de sizin aksinize büyüme karar vermişimdir.
Harry yanından geçerken onlara bakmadan bu cümleyi mırıldanan Malfoy’ baktı. Ron da başını kaldırmış dikkatle onu izlerken Hermione iç geçirdi. Onları gerçekten zorlu günler bekliyordu.



Lucius Malfoy okuduğu kağıttan başını kaldırırken gözü eline takıldı. Gri gözleri kısılarak bir an düşünürken sıktığı yumruğunu açarken avucunun içindeki derin kesik izini gördü. Neden bilmiyordu ama bu izi hiçbir zaman yok etmek istemişti. Belki de yaptıklarını hatırlamak için bu yara izine ihtiyacı vardı.

-Bir an duraklamadan sevgili Severus’una koştun demek.
Kadın duyduğu öfkeli sesle başını kaldırırken her zamanki soğukluğunun aksine öfkeyle karşısında duran Lucius Malfoy’u gördü. Gözleri yaşlarla parlarken mırıldandı:
-Lütfen yapma.
-Sen de ayrılır ayrılmaz kendini başkalarının kollarına atma.
Aida sandalyeyi iterken ayağa kalktı:
-Bunu nasıl söyleyebilirsin? O benim arkadaşım. Kendi yaptıklarını haklı çıkarmak için beni suçlamaya hiç hakkın yok.
Genç adam saçları hareketinin etkisiyle savrulurken öne bir adım atarak dikkatle kadının gözlerine baktı:
-Bir daha onun yanına gitmeyeceksin.
-Ve buna sen mi engel olacaksın?
Aida öfkeyle söylediği bu sözlerin ardından adamın kolunu tutarak kendisin çekmesiyle sarsılırken yutkundu. Lucius derin bir nefes aldıktan sonra kararlı bir sesle konuştu:
-Ben engel olacağım. Severus güçlü bir zihnefendar ve ben onun her şeyi öğrenerek lorda anlatmasına izin vermeyeceğim.
-Ah, konu gene o lordunuza geliyor.
Adam sert bir hareketle kolunu bırakırken geri çekildi ve ellerini iki yana kaldırarak yüksek sesle konuştu:
-Konu her zaman o ve onun emirleriydi Aida. Eğer, sen bunu göremeyecek kadar aptalsan benim yapabileceğim bir şey yok.
Genç kadın onun hakaretiyle eline asasına alırken Lucius dikkatle ona baktı:
-Şu asayı bırak.
Aida elinin tersiyle gözlerindeki yaşları silerken tane tane konuştu:
-Bir daha bana sakın aptal deme!
Adam ona durumu tartarcasına baktıktan sonra yavaşça başını salladı. Aida olduğu yerde daha da dikleşirken Lucius’a bir kez daha baktı. Bir zamanlar aşık olduğunu sandığı bu adam onun canını dünyadaki her şeyden daha fazla yakıyorken bunu belli etmemeye karar vererek arkasına döndü. Kapıyı hızlıca çarparak mutfaktan çıkarken geride kalan, cüppesindeki asayı sıkarak gözlerini kapattı. İçinden üçe kadar saydıktan sonra tekrar açarken hala sakinleşememiş masanın üzerinde duran bardağı eline aldı. Tüm öfkesini çıkartırcasına sıktığı cam bir an sonra kırılırken genç adam acıyı hissetmedi bile.




-Şimdi bileğinizi hafifçe eğerek yok etmek istediğiniz nesneye asanızı yöneltiyorsunuz.
Sınıftakiler dikkatle onu izlerken Profesör McGonagall asasını kafesteki kuşa yönelterek kararlı bir sesle mırıldandı:
-Evanesco!
Kuşun şakımaları bir anda kesilirken profesör dönerek sınıftakilere baktı, takdir dolu bakışlara aldırmadan elinin tek hareketiyle kuşu geri getirdikten sonra öğrencilere pratik yapmalarını söyleyerek sıralar arasında dolanmaya başladı. Pansy de asasını eline alarak dikkatle kendi kafesine odaklanmaya çalışırken bakışlarının iki ön sıraya kaymasını engelleyemiyordu. Granger’ın Potter’ın asa tutuşunu düzeltmeye çalışmasını izlerken aklında hala dün geceki rüyası başını öne eğdi.


On Birinci Bölüm Avatar27



Genç kız saçlarını düzelterek merdivenlerden indi ve Ortak Salon’a adım atarken etrafın bomboş olduğunu görerek kaşlarını çattı. Neden böyle olduğunu merak ederken bir anda ateşin çıtırtısıyla şömine tarafına döndü. Siyah saçlı bir figürün koltukta oturduğunu görerek yavaş adımlarla o tarafa gitti. Koltuğun yanına geldiğinde bu kişinin Potter olduğunu anlayarak olduğu yerde durdu. Odunlar bir kez daha patlayarak çıtırtılarla yanarken genç kız öfkeyle sordu:
-Sen buraya nasıl geldin?
Delikanlı yanağına dayamış olduğu elini çekerek kıza döndü. Pansy onun gözlerinde yanan alevlerin parıltısını görürken Harry dudağında minik bir tebessümle konuştu:
-Ben istediğim her yere girebilirim, Parkinson.
Genç kız anlamayarak başını yana yatırırken tekrar sordu:
-Sen buraya giremezsin, Potter. Neden buradasın?
Harry bakışlarını tekrar şömineye çevirirken mırıldandı:
-Yeni mektup yazmadın mı? Onları okumaya geldim.
-Hey, okumadığını söylemiştin.
-Her söylenene inanmamalısın.
Harry hala dudaklarında o tebessüm dolanıyorken bir kez daha kıza döndü,bu sefer gözleri kısılmıştı:
-O mektubu bana var.
Pansy kaşlarını çatarak hangi mektup olduğunu soracakken elindeki mektubu hissederek başını aşağı eğdi. Gerçekten bir mektup tuttuğunu fark ederken gözlerini kapattı,burada neler oluyordu böyle? Tüm bunlar Potter’ın oyunu muydu? Başını kaldırdığında delikanlının hala kendisine baktığını fark ederken kalbi hızla çarpmaya başladı. Şimdiye kadar onun böyle baktığını hiç görmemişti,delikanlının yeşil bakışları kendinden emindi. Genç kız bunun nasıl olduğunu bilmiyordu ama bu gözlerde yanan ateşlerde aynı anda hem istek hem de sıcaklık vardı. Delikanlının dudakları aralanırken Pansy heyecanla onun söyleyeceği kelimeleri beklediğini fark etti. Harry kısık ama kararlı bir sesle konuştu,bu sırada dudakları çarpık ama ona çok yakışan bir gülümsemeyle kıvrılmıştı:
-O mektubu bana ver,dedim Pansy.
İsmini söylediği anki tonlama genç kızı ürpertirken Harry yavaşça ayağa kalktı. Pansy büyülenmiş gibi yanına gelmesini izlerken delikanlı ifadesini bozmadan ilerledi. En sonunda bir adım önünde durarak elini uzatark genç kızın bileğini tuttu. Daha sonra başını öne eğerek dikkatlice mektubu çekerken genç kız sessizce onun parlak saçlarını izledi. Harry istediğini almış doğrulurken gülerek Pansy’e baktı. Daha sonra elini genç kızın yanağına uzatırken genç kız teslimiyetle gözlerini kapattı.


-Pansy?
Genç kız, Draco’nun soran sesiyle pardon diyerek toparlanırken bir kez daha Potter’a baktı. Delikanlı ona okumadığını söylemişti ama Pansy Potter’a bu konuda ne kadar güvenebilirdi ki? Yani kendisi olsa bu fırsatı asla kaçırmazdı. Pansy derin bir nefes alırken bu mektubun rüyada yer bulmasına çok da şaşırmadığını düşündü, neticede aklını kurcalıyordu ama Potter’ın son hareketi,yanağına elini uzatması,bu ne demekti? Rüya burada bitmiş olsa da genç kız aptal değil hatta aşk oyunlarında oldukça usta durumda bu hareketin ardından ne geleceğini çok iyi biliyordu. Ama neden rüyasında gördüğü Potter’dı? Hem de düşman saydığı Potter…


Harry sonunda dersten çıkmış, derin bir nefes alırken keyifle gerindi. Ron’la gülerek birbirlerine bakıp bir kez daha bugün Snape’in dersi olmadığını hatırlatırlarken yanlarına ikinci sınıflardan Mark yaklaşarak bir kağıt uzattı:
-Bunu Profesör Dumbledore yollamış.
Harry kağıdı eline alarak teşekkür ederken Hermione ve Ron durarak genç adamın okumasını beklediler.
-Bu akşam görüşecekmişiz.
Ron sesini alçaltarak sordu:
-Hortkuluk meselesi mi?
Delikanlı onaylarken Hermione’ye döndü. Şimdi derslerinin ne olduğunu sorarak Kehanet yanıtını aldı. Ron’a baktığında onun yüzünü buruşturduğunu görürken sırıtarak sordu:
-Kitabını yukarıda bıraktın, değil mi?
Hermione onlara bakmadan gözlerini devirirken cevabı adı gibi bilerek sordu:
-Seninki de yanında değil sanırım Harry.
Dönerek delikanlıya bakarken onun eliyle ensesini tuttuğunu gördü. İç geçirerek mırıldandı:
-O zaman gidip alın hemen,çok vaktimiz yok.
İkisi de ok gibi yerlerinden fırlarlarken genç kız koridorda sola dönerek ilerlemeye devam etti.


On Birinci Bölüm Avatar26




Draco önünde giden üçlüye dikkatle bakarken yanındaki Pansy’nin konuşmasıyla ona döndü:
-Kütüphaneye uğramam lazım, Draco.
-O zaman sınıfta buluşuruz.
Genç kız gülümseyerek onaylarken sağa dönerek merdivenlere yöneldi. Delikanlı bakışlarını tekrar ileriye çevirirken Granger’ın tek başına yürüdüğünü fark etti. Sırıtarak sola dönerken kehanet sınıfına giden kısa koridora girdi. Taş koridorda ayak sesleri yankılanırken hızla ilerleme devam etti. Sona geldiğinde ikiye ayrılan koridordan sol tarafı tercih ederken bir an durarak bekledi. Zamanın şimdi geldiğini düşünerek yola devam ederken bir saniye sonra genç kızın önüne çıkmıştı bile. Arkasına bir kez bile bakmadan elinde kitabını sıkarak yürümeye devam etti,bir yandan da kulağı arkasındaki ayak seslerindeydi.

Hermione dalmış yürürken birden önüne çıkan delikanlıyla olduğu yerde kaldı. Koskoca şatoda nasıl oluyor da Draco Malfoy’la yolları aynı yere çıkabiliyordu? Genç kız, mantığı şansına lanet etmek istese de kalbi ona müsaade etmezken derin bir iç geçirdi. Kitabını göğsüne bastırmış ilerlemeye devam ederken bir yandan da Mafoy’u izliyordu. Delikanlının saçları bu loşlukta bile bir şekilde parlamayı başarıyordu. Hermione başını iki yana salladı,parlayan saçları düşünmek yoktu,hayır! Hatta onunla ilgili hiçbir şey düşünmeyecekti, kararlıydı. Peki madem bu kadar kararlıydı neden delikanlının omuzları hakkındaki düşünceler aklından geçmeye başlıyordu? Genç kız omuzları düşerken kendi kendine söylendi. Bu sene gerçekten zorluydu. Öfleyerek olduğu yerde durdu, içinden üçe kadar sayarak kendi kendini sakinleştirmeye çalışsa da aklına dolan milyonlarca düşünce varken bunu başarması imkansızdı. Genç kız tekrar gözlerini açarak yoluna devam ederken koridorun sonuna geldiklerini fark etti, önündeki Malfoy sağa dönerken Hermione’nin son gördüğü delikanlının savrulan cüppesi oldu. Kendi kendine mırıldandı: “Lanet olsun!”. Bundan sonra söylediği cümle ağzından nasıl çıkmıştı, hiçbir fikri yoktu.


-Hey, Malfoy!
Genç adam duyduğu sesle sırıtırken olduğu yerde durdu. Granger sonunda konuşmuştu.

masalcı
Admin

Mesaj Sayısı : 241
Kayıt tarihi : 25/08/08
Yaş : 33

http://bizimhikayelerimiz.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz