Bizim Hikayelerimiz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

On Dördüncü Bölüm

Aşağa gitmek

On Dördüncü Bölüm Empty On Dördüncü Bölüm

Mesaj tarafından masalcı 29th Ocak 2011, 18:53

Teşekkür Notu: Nereden başladık, nereye geldik =) Hepinize çok teşekkür ediyorum. Her bölümde neşemi, keyfimi ve isteğimi arttırdığınız, beni devamlı kendimle yarışa zorladığınız için. Yaptığınız o incelikli, güzel yorumlarınız için ayrıca teşekkürler. Bu heyecanımız hiç sönmesin aksine “Günler Geçerken” artsın efendim. Hepinizi ayrı ayrı öptüm, bu ne sululuk diyenlerin de elini sıktım Very Happy



Notlar

1) An itibariyle eski hikayem olan “Oyunlar”a bir selam çaktım, ay güzel oldu yaaa =) Okuyunca sizde seversiniz umarım.

2)Resimdeki söz Özdemir Asaf’a ait.

3)Ben resimde Hermione olarak Nina kullandım stoklarımda o olduğu için ama sevgili Gülin’in önerisi olan Odette Yuntsman da çok hoş biriymiş yani,tuttum kendisini.

4) Gizem,duvarlar ve sızan ışıklar =) Anladın sen.

14


On Dördüncü Bölüm Avatar28



IAMX feat. Imogen Heap- My Secret Friend



Bazen bekleriz. O anın gelmesini, o kişinin gelmesini, o zamanın gelmesini… Kendimizi camdan bir kafese koyarız, istediğimiz an kırıp çıkabilecek olsak da bir çeşit mutluluk diyetine hapsederiz. Çözülmesi gereken sorunlarımız vardır, yapılması gereken işlerimiz vardır, ödememiz gereken bedellerimiz vardır. Bilmeyiz ki mutlu olmak için elimize gelen fırsatlar geri çevrilmeyecek kadar değerlidir. Belki birkaç saniye sonra zamanımız kalmayacaktır kabul etmeye belki de geldiği hızla kaybolacaktır. Bunun için tutunmalıyız kalbimizi ısıtan ışığa, hala zamanımız varken. Eski bir atasözünün de dediği gibi: “Hayat fırtınaların dinmesini beklemek değil, yağmurlar altında dans etmektir.”


Delikanlı dikkatle kendisini izleyen gözlerden kaçmak isterken yine de her nedense bunda başarısız olurken yutkundu. Verebilecek bir cevabı olsa bir saniye bile beklemezdi ama şimdi… Şu an söyleyecek hiçbir şey gelmiyordu aklına. Zaman kazanmak istercesine derin bir nefes alırken gözlerini kapattı. Az önce gördüğü yüz sanki gözleri hala açıkmış gibi tüm ayrıntılarıyla zihninde dururken düşündü. Onu izliyordu, evet. Her yaptığını; sabahları salona girerken saçlarını düzeltmesini, masada otururken aptal Potter’ın kolunda bilinçsizce dolaşan ellerini, gereksiz Weasley’nin yaptığı yine en az kendisi kadar gereksiz esprilerine gülerken gözlerinin neşeyle açılmasını, derste telaştan yerinde duramazken neredeyse sıçrayarak söze karışmasını, her şeyi… Onunla konuşuyordu, evet. Kurduğu duvarların arasından cılız ışıkların sızmasına izin verdiği her an onunla konuşuyordu. Ona anlatıyordu, evet. Bugüne kadar düşündüğünü bile fark etmediği gerçekleri anlatıyordu. Ve ona yaslanıyordu ,evet. Hala bahçedeki tazeliğinden bir şey kaybetmemiş o büyüleyici kokusu burnuna dolarken sadece elleri genç kızın narin omuzlarında ama delikanlı sanki tüm vücudu elektrikle çarpılmış gibi onunla duruyordu.


Hermione nasıl söylediğini hala anlayamadığı cümlelerin kulağında yankılanmasıyla kalp atışlarının hızlandığını fark etti. Şu anda utançtan ölüyor olsa bile, o cümleleri söylemeden hayatına devam edemezdi. Her gün onu gördüğünde yaşananların hayal mi gerçek mi olduğunu düşünerek olmazdı. Her ne oluyorsa şimdi açığa çıkmalıydı. Genç kız delikanlının o anda gözlerini kapadığını fark ederken tuttuğunu fark etmediği nefesini bıraktı. Draco’nun sert yüz ifadesi bir saniye sonra yumuşarken Hermione onun dudaklarındaki minik gülümsemeyi fark ederek şaşırdı. Neden yaptığını anlamadan kendisi de gülümserken gri gözler içlerinde sır dolu bulutlar taşıyor halde aniden açıldı.


Draco genç kızın yüzündeki narin gülümseme adeta aklına kazınırken konuştu:
-Bu soruya verecek mantıklı bir cevabım yok, Granger.
Genç kızın ince kaşları kaşları çatılırken devam etti:
-Hemen itiraz etme, aynı soruyu sana sorduğumda sen de susacaksın.
Hermione gözlerini ondan ayırmadan dudaklarını ısırdı. Daha sonra başını yavaşça öne eğerken delikanlıyı hafifçe öne itti:
-Hep aynı şey. Bir adım ileri gitsek bir adım da geriye gidiyoruz. Hiçbir zaman ilerlemeyeceğiz.
-Benimle ilerlemek mi istiyorsun?
Genç kızın delikanlının saf bir merak taşıyan gözlerine bakarken yavaşça ofladı:
-Malfoy, hep aynı şeyi yapıyorsun.
Daha sonra onu biraz daha iterek gitmek isterken Draco tekrar uzanarak omuzlarından tuttu. Biraz eğilerek genç kızın gözlerini yakalarken sordu:
-Benimle ilerlemek mi istiyorsun?
-Bırak Malfoy.
-Hayır, şu an oldukça ciddiyim. Sen benim yanımda mı olmak istiyorsun?
-Sen benim senin yanında olmamı istiyor musun?
-Zekisin Granger. Bu özelliğini seviyorum.
Hermione gülerek ona bakarken başını iki yana salladı:
-Oyunlar sanki ruhuna işlemiş Malfoy.
Draco aradaki gerilimin azaldığını fark ederken sırıttı:
-Ah benim ruhuma işleyen sensin.
Genç kız onun eğlenen haline bakarken tekrar gülümsedi. Bir adım atarak ikisi arasındaki boşluğu kapatırken fısıldadı:
-Adisin, Malfoy. Bu özelliğini sevmiyorum.
Draco onun hareketlerinden sonra bu cümlenin gelmesini beklemediği her halinden belli ama yine de yenilmemeye kararlı cevapladı:
-Zamanla seversin Granger.
-Yine aynı şey, her zaman başladığımız noktaya dönüyoruz. Bir şeyler söylüyoruz, sonra unutturmak için elimizden geleni yapıyoruz. Neden?
-İzin ver de senin için bir defa dürüst olayım.
Hermione kendini tutamayarak gülerken Draco öne eğdiği başını kaldırdı. Genç kız onun yüz ifadesindeki ciddiyeti okurken delikanlı konuştu:
-Korkuyoruz.
Genç kız tek kelimelik cevabın yüzüne çarpmasıyla derin bir nefes aldı. Delikanlı ise kaşlarını hafifçe çatmış konuşmaya devam etti:
-Ben korkuyorum. Nerede olduğum ve nerede olmam gerektiği belli ama nereyi istiyorum bilmiyorum. Sene başına kadar düşmanımdın. İçimdeki ses her fırsat bulduğumda seni parçalamamı fısıldardı. Bir şeyler değişti ve sen hala düşmanımsın. Ama içimdeki ses her fırsat bulduğumda seni kendime çekmem gerektiğini söylüyor.
Hermione derin bir nefes alırken Draco gözlerini genç kızınkilerden çekti. Çenesini hafifçe yukarı kaldırırken yardım istercesine tavana baktı. Ama beklediği yardım tavan yerine karşısından gelirken genç kızın elini çenesinde hissetti. Hermione ise hafifçe gülümseyerek ona baktı.



Kapının çalınmasıyla başını masadan kaldıran adam bir giriniz mırıldandıktan sonra ayağa kalkarken konuştu:
-Tam vaktinde geldin, Harry.
Delikanlı her zamanki gibi Dumbledore’un doğru tahminine gülümserken cevapladı:
-Elbette, efendim.
Yaşlı adam gece mavisi pelerinini dalgalandırarak odayı boydan boya geçerken Harry de onun peşi sıra ilerledi. Albus Dumbledore odanın solundaki masanın üzerinde duran Basilisk dişini Harry’e uzattıktan sonra anahtara elini uzatırken delikanlı dişi alelacele cebine koydu.



Draco onun sıcak elini kendi yüzünde hissederken derin bir nefes aldı. Uzun zamandır oynadıkları bu satranç şu anda onu hiç tahmin edemeyeceği kadar yoruyorken bir an durdu. Genç kızın eli yüzünde dolaşarak en sonunda yanağında dururken gülümsemesinin hala silinmediğini gördü. Delikanlı bir sonraki hamlenin ne olacağını deli gibi merak ediyorken bekledi. Birkaç saniye sonra genç kızın boştaki eli diğer yanağına gelirken gözlerini kapattı. Uzun zamandır sınırlarında dolaştığı çizgiden geçmeye hiç bu kadar niyetli olmadığını dehşetle fark ederken son bir kez ne yaptığını düşündü ya da ne yapacağını. Bir an sonra gri gözler büyük bir istekle açılırken karşısındaki genç kızın itiraz edecek bir saniyesi bile olmamıştı.

Hermione her baktığında istemsizce heykelleri hatırladığı yüzün sahibinin gözleri açılırken gördüğü ifadeyle kalbinin daha hızlı çarptığını fark etti. Delikanlı ellerini yüzünden çekmeden ona eğilirken genç kız aniden gözlerini kapadı. Hemen ardından kendisininkine çarpan dudakları hissederken ne kadar geride kaldığını bilmediği o gece aklına geldi, her şey o kadar aynı ve aynı zamanda o kadar farklıydı ki… Genç kız içinden yükselen titremeyi güçlükle bastırırken belindeki elleri hissetti. Güçlü kollar onu hiç bırakmayacak gibi sert ama ipekle sarılmışçasına yumuşakça tutarken genç kız gözlerini açtı, çok eskide kalmış tatillerdeki ıssız deniz kokusu yine burnuna dolarken ellerini delikanlının omuzlarına kaydırdı. İkisi de nefesleri kesilene kadar birbirlerinde kaybolmaya devam ederken Hermione aniden koridordan gelen ayak seslerini fark etti, onunla birlikte delikanlı da aynı sesleri duyarken genç kız onu hafifçe itti. İkisi de başlarını kapı tarafına çevirerek dikkatle dinlediler. Gelen sesler aynı hızla kaybolurken Hermione tuttuğunu fark etmediği nefesini bıraktı. Arkasındaki duvara yaslanırken delikanlının da gözle görülür bir şekilde rahatladığını fark ederek güldü:
-Bir gün çok fena yakalanacağız.
Draco eli cebinde ona dönerken sırıttı:
-Buna devam edeceğiz yani.
Hermione kendi kendine bir lanet atmak isterken bozuntuya vermemeye çalışarak yanıtladı:
-Başkalarıyla da yakalanabiliriz. Sadece seni mi öpebilirim?
Delikanlı gözlerini hafifçe kısarak ona bakarken mırıldandı:
-Bundan sonra başkalarını öpersen işte o zaman çok fena şeyler olacağını söyleyebilirim.
Genç kızın gözleri büyürken devam etti:
-Hiç öyle şaşırmış gibi bakma. Bundan sonra tüm gizli randevuların sahibi ben olacağım herhalde.
-Bilemiyorum, ajandamda bir düzenleme yapmam gerekebilir.
Draco bir şey demeden hafifçe eğilerek genç kızın çenesini tutarken Hermione ürpererek başını ona kaldırdı. Delikanlı onun gözlerine kısa bir süre baktıktan sonra ona uzanırken kendine çekti. Genç kız bu hareketi hiç beklemiyorken yine de uzanarak delikanlıya tutundu, ikisi de bir şey demeden sessizce dururlarken tüm dünya onlarla birlikte sessizliğe gömülmüş gibiydi.


Harry gözünü açtığında kendini rüzgârlı bir arazide bulurken dönerek etrafına baktı. Sonsuza kadar uzanıyor gibi gözüken düzlükte eski görünüşlü küçük bir kulübeden başka bir yer yoktu. Profesöre baktığında yaşlı adamın orasını izlediğini görürken sıradaki Hortkuluk’un orada kendilerini beklediğini tahmin etti. Neden bilmiyordu ama bu gece ziyaretleri delikanlıyı rahatsız ediyordu, bu nesneler onda garip bir tekinsizlik duygusu uyandırıyordu. Harry yaşlı adama uyarak yavaş adımlarla kapıya doğru ilerlerken kalbinin daha hızlı çarptığını fark etti. Birkaç basamakla çıkılan verandadan sonra neredeyse yıkılacakmış gibi görünen kapıya ulaştıklarında delikanlı Dumbledore’u beklemeden asasını çıkardı, bu birlikte çıktıkları üçüncü “ziyaretti” ama profesör işleri çoğu zaman onun halletmesini tercih ediyordu. Harry o söz konusu olduğunda hiçbir zaman emin olamazdı ama bu defa içinden bir ses adamın onu bir şeylere hazırladığını söylüyordu. Delikanlı bu düşüncelere dalmışken aniden konuşan adamla şaşırdı.
-Hazır mısın, Harry?
Harry birkaç saniyeliğine gözlerini yumarak her türlü düşünceden kurtulmaya çalıştıktan sonra başını salladı. Daha sonra asasını salladıktan sonra kapıyı açarken dönerek adama baktı. Dumbledore onu görmüyormuşçasına karanlık kulübeye bakarken asasını uzatarak bir “lumos” mırıldandı. Harry bir anlığına neden eski çakmağını kullanmadığını merak etse de bir şey demeyerek bir adım öne çıktı. Delikanlı asasını kulübenin içinde gelişigüzel dolaştırarak koruyucu tılsımları mırıldandıktan sonra ilk ilerleyen Dumbledore oldu. Harry içinde hiçbir eşya olmayan kulübenin duvarlarına baktığında sol taraftaki yılan kabartmasını fark ederken o tarafa yürüdü ve seslendi:
-Efendim!
Adam onun seslenmesiyle çatıdan itibaren yosun tutmaya başlamış gibi görünen taş duvara bakarak durdu ve birkaç saniye sonra konuştu:
-Yılan dilini kullan, Harry.
Delikanlı itiraz etmek istemese de kendini tutamadı:
-Geçen seferki gibi mi?
Yaşlı adam onun ses tonundaki hoşnutsuzluğu çok rahat anlasa da sakin bir gülümsemeyle onayladı.
-Çok kolay olmayacak mı?
Dumbledore cevap vermek yerine sakin gülümsemesini korurken Harry asasını cebine koyarak elini uzattı. Yılan figürünün altındaki oymaya elini koyarken neredeyse çarpılmış gibi hissederek durdu. Şaşkın gözlerle profesöre döndüğünde onun devam etmesini işaret ettiğini görürken elini tam olarak yerleştirdi. Soğuk taşın hissi tüylerini diken diken ederken yılana açılmasını emretti. O an başına bir ağrı yıldırım gibi saplanırken dizleri titredi. Elini tuttuğu sürece ağrı katlanarak artarken neredeyse görmeyen gözlerle Dumbledore’a döndü:
-Devam et.
Çok uzaktan geliyormuş gibi duyulan sese itaat ederek kendini zorlarken bir süre sonra bölmenin açıldığını zorlukla duyumsadı. Derin bir nefes vererek elini çekerken sendeleyerek geri çekildi. Bu defa Dumbledore öne ilerleyerek bölmedeki kutuyu alırken asasını sallayarak köşede duran taşı bir masaya çevirdi. Daha sonra kutuyu oraya bırakırken dönerek duvarın dibine çökmüş Harry’e baktı.



-Bu geceki gösterimizin sebebi neydi, Pansy?
Genç kız okuduğu kitaptan başını kaldırarak koltuğa çöken Blaise’e bakarken tek kaşını kaldırdı. Blaise gülerek ona bakarken konuştu:
-Hiç öyle bakma, bu aralar Potter’a karşı davranışlarını hiç beğenmiyorum.
-Ne saçmalıyorsun sen?
Delikanlı neşeyle parlayan kahverengi gözlerindeki ifadeyi ustalıkla kendine saklarken devam etti:
-Sanki bir şeyler saklıyor gibisin. Her zamanki sataşmalarından değil bu. Bir şeylerin ortaya çıkmasından korkuyor gibisin.
Pansy siyah saçlarını tek omzunda toplarken hafifçe öksürdü:
-Kesinlikle saçmalıyorsun, Blaise.
-Kesinlikle saçmalamıyorum ve bunu sen de biliyorsun.
-Saçma sapan imalarla nereye ulaşmaya çalışıyorsun?
-Sen saçma sapan çıkışlarınla neyi saklamaya çalışıyorsun?
Genç kız derin bir nefes alarak koltuğunda doğrulurken mırıldandı:
-Sonunda mantıklı bir şey söyleyecek misin yoksa birbirimize eko yaparak konuşmaya devam mı edeceğiz?
-Bunu sen seçebilirsin.
Pansy öfkeyle ayağa kalkarak ilerlerken Blaise de peşinden fırladı. Genç kızı birkaç adım sonra kolundan yakalayarak kendine çekerken sordu:
-Yoksa ondan hoşlanıyor musun?
Genç kızın ağzı şokla açılırken sinirle mırıldandı:
-Kendine gel! Bana bunu söylemeye nasıl cüret edersin? Onun Potter olduğunu unutuyorsun.
-Öyle olmuşsa ne olmuş, bu başka şeylere engel değil.
Pansy onun elini kendi kolundan çekerken söylendi:
-Akşam akşam bu gereksiz konuşmayı neden yaptığımızı gerçekten bilemiyorum ama artık sussan iyi olacak.
-Gözümle görüyorum Pansy. Bunu saklaman imkansız.
-Sana cevap bile vermeyeceğim, Blaise.
Genç kız sitem dolu cümlesinin ardından dosdoğru dönerek yatakhaneye ilerlerken arkasında durmuş onu izleyen Blaise’in hala sırıttığını göremiyordu.



Hermione kendisini saran kollardan sıyrılarak bir adım geri giderken delikanlıya baktı:
-Bunu bir daha sormak istemiyorum ama şimdi biz neyiz?
-Her yaptığımızla iyice karıştırıyoruz, değil mi?
Genç kız adeta aklını okuyan Draco’ya gülerken ikisi de sustular. Hermione rahatsız sessizliğin başlayacağını hissediyorken atıldı:
-Bence, bir süre böyle gizli görüşelim. Hatta görüşmeyelim. Bilemiyorum sanırım ikimiz de aklımızı toplamalıyız.
-İkinci cümleni duymadım bile ama en azından benim tarafım ortaya çıkana kadar gizli görüşmek daha iyi olacak.
-Uzun bir süreç bizi bekliyor o zaman.
Genç kız buruk bir gülümsemeyle ona bakarken delikanlı konuştu:
-Sana yalanlar söyleyebilirim, Hermione. İçinde kelebeklerin uçuştuğu, Potter’la el ele şarkılar söylediğim pembe bir tablo çizebilirim. Gülümseyebilirim ve bundan sonra Yoldaşlık için gözümü kırpmadan savaşacağımı söyleyebilirim, her şeyin çok güzel olacağına dair anlamsız sözler verebilirim. Ama söylemeyeceğim, sana yalan söylemek istemiyorum ve bu bile başlı başına bir gelişmeyken tutup tutamayacağımı bilmediğim sözler söylemek istemiyorum.
-Anlıyorum.
Draco başını iki yana sallarken mırıldandı:
-Zaten beni sadece sen anlıyorsun, benim bu aralar buna her şeyden çok ihtiyacım var. Sadece tek bir söz verebilirim sana, Hermione. Pişman olmayacaksın, asla. O noktaya geldiğimizde hiçbir zaman “keşke” demeyeceksin. Ben eğer dönemeyeceğim ve sana gelemeyeceğim bir yoldaysam…
-Bitireceksin.
Hermione başını sallayarak onaylarken bu ihtimalin varlığını bile düşünmek kanını dondurdu. Nasıl ve ne zaman bu noktaya gelmişti bilmiyordu ama onun “o tarafı” seçmesi halinde neler hissedeceğini tahmin edemiyordu. Zaten duygular söz konusu olduğunda mantıklı hesaplar yapabilmek mümkün müydü?
-O zamana kadar, beraberiz.
Genç kız gözüne dolan yaşları zorlukla engellerken iç çekerek gülümsedi:
-Beraberiz.



Aida en son not verdiği ödevi köşeye ayırarak sıradakine uzanırken gördüğü isimle bir an durdu. “Harry Potter”. Genç kadın toplamış olduğu saçlarını eliyle dağıtarak geriye yaslanırken gözü duvarda, aklı ise bugünden çok uzakta, yıllar öncesindeydi.


-FYBS’ler oldukça önemli!
Aida sitemle konuşan genç kıza bakıp gülümserken Sirius sıkıntıyla saçlarını karıştırdı. O fark etmese de odada bulunan kızların çoğu onun yakışıklı profiline bakıp iç geçirirken hiçbiri Lily’nin umrunda değil söylenmeye devam etti:
-Ben anlamıyorum ki nasıl bu kadar kendinize güveniyorsunuz? Biraz Remus’tan örnek alsanız ya.
Delikanlı elini öne uzatırken kendini savundu:
-Yapma Lily. Her ay biz de şekil değiştiriyoruz ya.
Genç kız yeşil gözlerinden adeta alevler saçarken Aida söze karıştı:
-Sanırım Remus’un o “durumunu” kast etmiyor, Sirius. Derslerden bahsediyor.
-Lily Sümsukus’tan uzak dur diyorsun, duruyoruz.
Kızıl saçlarını toplayan genç kız bir an durarak ona bakarken aceleyle düzeltti:
-En azından durmaya çalışıyoruz.
Aida gülerek dudaklarını ısırırken “Eh, en azından doğru.” diye geçirdi. Sirius ayağa kalkarak volta atmaya başlarken devam etti:
-McMillan’la dalga geçmemize müsaade etmiyorsun, ona da tamam dedik. Ama bir de her gece her gece, ders çalışmamızı falan bekleyemezsin. Bizi aşar bu.
Cümlesine ek olarak boyunun çok ötesine elleriyle ulaşmaya çalışırken ortak odanın kapısı açıldı. Yağan yağmurun etkisiyle sırılsıklam olmuş ve siyah saçları fena şekilde karışmış delikanlı içeri girerken hepsi dönerek ona baktı. James onların yüzündeki ifadeden bir şeyler döndüğünü anlamış, süpürgesini bırakarak ilerledi. Lily’nin yanına geldiğinde genç kız bir şey diyecek gibi olurken ancak aynı hızda kendisine eğilen sevgilisiyle susmak mecburiyetinde kalırken Sirius manzaradan hiç memnun değil yine de onun susmuş olmasından memnun gülümsedi. James Lily’i çevirerek Sirius ve Aida’yla gözgöze gelecek şekilde dururken gözlerini açtı. Tek eliyle başparmağını kaldırarak göz kırparken bir “susturma operasyonunu” daha başarıyla gerçekleştirdiğini gösteriyordu.


Genç kadın gözleri o günün anısıyla dolmuş bir haldeyken iç çekti, bu anıyı paylaştığı insanlardan-dostlarından bir tek o kalmıştı geriye. Hiç ayrılmayacak gibi oldukları günler aklındaydı, yıllar sonra her birinin farklı sebeplerle bu kadar ayrı düşecekleri kimin aklına gelirdi ki?

masalcı
Admin

Mesaj Sayısı : 241
Kayıt tarihi : 25/08/08
Yaş : 33

http://bizimhikayelerimiz.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz