Bizim Hikayelerimiz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

On Sekizinci Bölüm

Aşağa gitmek

On Sekizinci Bölüm Empty On Sekizinci Bölüm

Mesaj tarafından masalcı 29th Ocak 2011, 18:57

Bu bölüm iki kısım halinde eklenecek, keyifli okumalar.


18


Birinci Kısım


Interpol-Lights


Ron arkadaşının önünde kıvranmasını çaresizce izlerken Harry’den gelen bir çığlıkla yerinde duramayacağını anlayarak ona ilerledi. Dizlerinin üzerine çökerek arkadaşını omuzlarından tutarken bu soğukta bile terlemiş olduğunu gördü. Derin bir nefes alarak başını geriye çevirirken korkulu gözlerle ikisini izleyen Hermione’yi fark etti, yanındaki Ginny ağlamamak için kendini zor tutuyormuş gibi görünürken Ron telaşlı bir ünlemle yanına atılan annesinin de yüzünün beyazladığını gördü. Harry’nin nefes alışverişlerinin seyreldiğini fark ederken bilinçsizce elini genç adamın yüzüne koydu ve nasıl bu kadar sakin olduğuna şaşırdığı bir ses tonuyla konuştu:
-Derin bir nefes al, Harry. Hepsi geçecek.

Delikanlı arkadaşının durumunda herhangi bir değişiklik olmadığını dehşetle fark ederken omzundaki güçlü eli hissetti. Arkasını döndüğünde sakin gözlerle kendisini izleyen Dumbledore’u gördü. Yaşlı adam Ron’un kolunu yerde yatan delikanlının omzundan çekerken yavaşça yere çöktü. Gözleriyle eş renkteki cüppesinden minik bir iksir şişesi çıkartırken Ron onun her hareketini büyülenmiş gibi izliyordu.

Hermione Dumbledore’un gelişiyle az da olsa rahatladığını fark ederken iksir dudaklarından döküldükten sonra Harry’nin sakinleştiğini gördü. Profesör olduğu yerde doğrulurken keskin bir sesle konuştu:
-Harry!

Yeşil gözler bu çağrıyı bekliyormuş gibi anında açılırken Bayan Weasley elini göğsüne götürerek sevinçle ileri atıldı. Ancak Dumbledore onun hareketini tek elini öne uzatarak engellerken diğerleri şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. O anda Harry dirseğiyle doğrularak dehşet dolu bir sesle konuştu:
-Tüm profesörlerin evlerine baskın yapacaklar.


Snape cisimlendikten sonra okul arazisini uçarcasına geçti. Güneşin batışı gökyüzünü tatlı bir turuncuya boyuyorken bu güzelliği görmek adamın aklındaki en son şey, basamakları aceleyle çıktı. Merdivenlere yönelecekken kütüphane tarafından gelen adamı fark etti ve doğruca ona yöneldi:
-Tüm adresler ellerinde, Albus.
Yaşlı adam eliyle çenesini sıvazlarken bir an durdu. Snape onun duruşundan bile tehlikenin boyutunu çok iyi okuyorken yanlarına gelen McGonagall’a dönerek sordu:
-Okula dönmeyen kaldı mı?
Kadın sıkı topuzlu başını sallarken yanıtladı:
-Profesör Flitwick dışında herkes döndü.
Dumbledore başını sallayarak yukarı çıkmaya başlarken Minerva sessizce konuştu:
-Merlin aşkına, nasıl zamanlardan geçiyoruz biz?


Minerva yanında sessizce yürüyen Severus’a baktığında onun ifadesinden ne düşündüğünü anlamakta zorlanırken adamın mırıldandığını duydu:
-Profesör Flitwick.
Kadın koridorun ilerisine baktığında onlara yaklaşan tılsım profesörünü seçerken rahat bir nefes aldı. Cüssesine bakıldığında sahip olduğu gücün asla tahmin edilemeyeceği adam Minerva’ya içten, Severus’a da ondan zerre kadar hoşlanmadığını belli eden bir selam verirken sordu:
-Neler oluyor?
-Ah Filius, bu defa profesörleri hedef alıyorlar.
Tılsım ustası kimin yaptığını elbette ki çok iyi biliyorken başını salladı:
-Alelacele çağrılmamızın sebebi belli oldu.
Minerva da onu onaylarken konuştu:
-Neyse ki eksiksiz olarak buradayız.
O anda Filius’un gözleri endişeyle dolu, konuştu:
-Umarım Aida da evde fazla oyalanmadan dönmüştür.
-Ne?
Filius Severus’a hoşnutsuz bir bakış atarken yanıtladı:
-Programını almak için eve dönecekti ama şimdiye kadar çoktan geri gelmiş olmalı, bir dakikasını almayacağını söylemişti.
Minerva tereddütlü bir bakışla olduğu yerde dururken Severus hızla arkasını dönerek genç kadının odasına doğru ilerledi. Pelerini kendi rüzgârında dalgalanırken Aida’nın geç kalmamış olmasını umuyordu. Sonunda odaya ulaştığında telaşla kapıyı çaldı, aynı anda kendini rahatlatmak istercesine tekrarlıyordu, genç kadın mutlaka dönmüş olmalıydı.


Aida, elinde program, kendi kendine unutkanlığına güldü, neyse ki genel toplantıdan önce aklına gelmişti. Camları kapalı odada dışarıdaki soğuğa rağmen sıcakladığını fark ederken elindeki dosyayı masaya bırakarak uzun sarı saçlarını hızla topladı. O anda kapı gürültüyle çalınırken kaşlarını çatarak o tarafa döndü, kapıyı çalan her kimse belli ki büyük bir derdi vardı. Genç kadın dışarıdakinin aksine acele etmeden yürürken elini kapı tokmağına uzattı, kapıyı açarken topladığı saçları bozularak tekrar omuzlarına dağılmıştı.






White Rabbits-Percussion Gun

Dört ay sonra



Harry açık kapının önüne geldiğinde bir anlığına dururken titreyen eliyle gözlüğünü düzeltti. Derin bir nefes aldıktan sonra içeri girerken doğruca üstü çiçeklerle donatılmış masaya yöneldi. Sevdiği, bağlanmaya başladığı herkes gibi hayatından aniden kopartılmış kadına getirdiği çiçekleri özür dilercesine masaya bıraktıkta sonra bir adım geri çekildi. Kendini suçlu ve lanetlenmiş biri gibi hissediyordu. Aida’nın kaybı ona yaşadığı acıların en büyüğünü tekrar hatırlatmıştı. Sirius’un kaybını… Onun ölümünü unutmuş değildi, asla. Ama yarası kabuk bağlamıştı sanki, hep orada olduğunu hatırlatan ama onu öldürmeyen bir yaraydı. Aksine güç vermişti ona, hep duyduğu sözün gerçekliğini kanıtlarcasına. Evet, öldürmeyen acı onu güçlendiriyordu. Delikanlı yine de düşünmeden edemedi, onu öldürecek acı hangi canavarca saldırının ardından gelecekti?


Delikanlı dakikalarca durduğu odada omzunda hissettiği elle bir anlığına irkilirken Hermione’nin geldiğini gördü. Genç kız, anlayışlı bir ifadeyle ona bakarken konuştu:
-Burada olacağını tahmin ettim.
Harry bu cümlenin sonunda neden gözlerinin dolduğunu anlayamazken aceleyle önüne döndü:
-Tatil başlamadan onunla vedalaşmam gerektiğini düşündüm.
Genç kız onun ses tonuyla ne diyeceğini bilemezken mırıldandı:
-Harry…
Harry elinin tersiyle yanağına yuvarlanan tek damla yaşı silerken gülümsemeye çalışarak aceleyle konuştu:
-Biliyorsun , son seferde fırsatım olmamıştı.

Genç kız da onu zorlayan yaşlara daha fazla engel olamazken yavaş bir şekilde iç çekti. Harry ona döndüğünde genç kızın aynı sessizlikte ağladığını görürken kollarını uzattı. Hermione sorgulamadan ona uzanırken delikanlı kıza sımsıkı sarıldı, tanıdık kokuyu içine çekerek yüzünü delikanlının göğsüne bastırırken Harry kızın saçlarını okşayarak konuştu:
-Benim yanımda olmanın nelere mâl olduğunu görüyorsun değil mi?


Draco eşyalarını toplamayı sonunda bitirmiş, gözlerini odada gezdirirken kapının çalınmasıyla kaşlarını çattı. Dışarıdakine içeri girmesini söylerken ziyaretçinin Pansy olduğunu görürken şaşkınlıkla ilerledi:
-Sen bu odaya hiç gelmezdin.
Genç kız delikanlının ses tonundaki soruyu çok rahat anlarken saçlarını tek omzunda toplayarak ilerledi. Ellerini önünde beceriksizce kavuştururken odaya hızlıca bir göz atmıştı bile.
-Herkesin önünde vedalaşmak istemedim, Draco.

Pansy, Draco’nun nasıl tepki vereceğinden emin değilken onun gülümsediğini görünce rahatladığını fark etti. Delikanlının gri gözleri hafifçe kısılarak genç kın yüzündeki rahatlamış ifadeye odaklanırken Pansy onun bu içten halini ne kadar az gördüğünü düşündü. Yine de bunu kafasına takmak istemezken Draco konuştu:
-İyi düşünmüşsün.
Daha sonra kızın yanına gelerek yanağına yumuşak bir öpücük bıraktıktan sonra geri giderken Pansy onu kendine çekti. Delikanlı onun ani hareketiyle şaşırsa da bozuntuya vermezken Pansy’i sardı. Bir dakika sonra ikisi de geri çekilirken genç kız yeşil gözleri endişeyle büyümüş sordu:
-Bu yazı atlatabilecek miyiz?
Draco onun endişesinin sebebini şimdi anlamış, moral vermeye onun gereksindiğinden belli ki daha çok ihtiyacı varken yanıtladı:
-Çok iyi olacağız.

masalcı
Admin

Mesaj Sayısı : 241
Kayıt tarihi : 25/08/08
Yaş : 33

http://bizimhikayelerimiz.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

On Sekizinci Bölüm Empty Geri: On Sekizinci Bölüm

Mesaj tarafından masalcı 29th Ocak 2011, 18:58

Notlar

1) Öyle güzel şarkılar buldum ki… Paylaşmak için sabırsızlanıyorum resmen =)

2) İlk resimde Aida ve William var, hikayede olmadı bari resimde buluşsunlar dedim =)

3) Bu bölümde kullandığım ikinci resmi(Draco-Hermione) ve üçüncü resmi(Harry-Pansy) sevgili Gizem’ciğim (Eva-BonniEvanna) hazırlamıştır. Ufak bir değişiklikle kullandım birinciyi, ikincisi aynen kaldı, ellerine sağlık minik kuşum.

4) Bu hikayeyle hiç alakası yok ama genç Severus Snape adayı olan var mı? Düşünüyorum, düşünüyorum ama bulamıyorum bir türlü.

5) Hikayelerimle ilgili duyuru yapmak amacıyla twitter hesabı aldım, kullanıcı adım “masalcim”, zaten imzamdaki “O zaman beni takip edin =)” yazısına tıklarsanız da yönlendirir sizi. Followlarsanız memnun olurum tabi ki de. Unutmadan, Gizem(Eva-BonniEvanna) ve Ezgi(Harry_çekik) de kullanıyorlar, onları da izlemede kalın efendim.

6) Yine Gizem’ciğim sağ olsun, oldukça uğraşmış ve hikâyemizdeki bölümlerin linklerini ilk mesaja eklemiş. Yani okumak istediğiniz bölümü, bu hikâyedeki ilk mesajımda(Tanıtım ve Birinci Bölüm) rahatlıkla bulabilirsiniz. Cidden çok ama çok teşekkür ediyorum minik kuşum buradan bir kez daha ve ekliyorum: harikasın! =)

7)Keyifli okumalar =)




İkinci Kısım



On Sekizinci Bölüm 15627727744195470818




Gotye-Heart’s A Mess





Genç adam beline kadar gelen duvara ulaştığında bir an dururken esen serin rüzgârla gözlerini kapattı. Tüm dileğinin aksine içindeki ateş bir nebze olsun sönmezken yenilgisini baştan kabul ederek ela gözlerini kapattığı hızla açtı. Yavaşça sola dönerek ilerledi ve sarmaşıkların sardığı duvarın ortasındaki çiçek biçimleriyle süslenmiş demir kapıyı açarak adımını attı. Bu kapıdan geçtiği an onu taşımakta zorlanan omuzları istemsizce düşerken William boğazındaki yumruyu görmezden gelemeye çalışarak taşlı yola yöneldi. Elindeki buketi sarsmamaya gayret ederek ilerlerken bakışlarını ,bakımlı çimlerde sıra sıra dizilmiş taşlara çevirmemeye kararlı bir hâlde, ileriye dikmişti.


Kısa bir yürüyüşün ardından Aida’nın sonsuz dinlenme yerine ulaşırken genç kadının mezarının üzerinin çiçeklerle kaplı olduğunu gördü. Belli ki insanlar bu hain saldırıyı unutmamış ve engel olamasalar da onun ölümünün unutulmadığını göstermeye çalışıyorlardı. Bu çabaların hiçbiri delikanlıya anlamlı gelmezken buruk bir gülümsemeyle mezar taşının üstündeki yaseminleri aldı. Taze çiçekleri burnuna götürerek koklarken resimlerden tanıdığı kadına belki de en çok bu kokunun yakışacağını düşünerek gülümsedi. Daha sonra çiçekleri nazikçe çimlerin üzerine bırakarak kendi getirdiği buketi onların yerine yerleştirdi. Ellerini cebine koyup geriye çekildiğinde sarı saçlarını dağıtan rüzgârın ölüm sessizliğinde olduğunu ilk defa fark etmişti.



Malikânenin kapısı hızla açılırken yeşil cin telâşla koşturarak efendisini karşıladı. Gelişiyle birlikte rüzgârı da içeri taşıyan adam siyah pelerini tek bir hareketle çıkarırken bastonunu sağ eline ustaca geçirdi. Kendisine özgü bir hareketle gümüş başlıklı desteği hızlıca çevirirken sola dönerek salona geçti. Kristal avizelerin henüz aydınlatmadığı salonda oturan eşinin yanına ilerlerken kadın bakışlarını taşlarla dolu şömineden çevirerek sordu:
-Neredeydin?
Lucius boştaki elini öylesine sallarken yanıtladı:
-Önemli bir şey değil, sadece eski bir dostu ziyaret ettim. Sen ne yaptın?
Kadının mavi gözleri saf bir endişeyle dolu mırıldandı:
-Draco’dan bir mektup bekledim.
Oğlunun aklına gelmesiyle adamın duruşu dikleşirken soğuk bir sesle konuştu:
-Bugün geliyor ya işte.
Narcissa yaşların serbest kalmasını engellemek isterken titrek bir sesle mırıldandı:
-Onun bu kadar nefret dolu olabileceğini hiç düşünmezdim Lucius. Benimle konuşması için ona yalvarmama rağmen beni yok sayıyor.
-Aklınca direnmeye çalışıyor, bu kadar ciddiye almaya gerek yok.
Adam bunu rahatlıkla söylese de kadının bakışlarındaki anlam, ona inanmadığını çok açık ortaya
koyarken elini Narcissa’nın yanağına götürdü:
-Seni avutmaya çalışmıyorum, Narcissa. Boşu boşuna endişeleniyorsun. Oğlumuz çok yakında evine dönecek ve tüm sorunlarımızı çözeceğiz.
Daha sonra ellerini kadının soluk sarı saçlarında gezdirirken kadın gözlerini kapattı, adamın elini tutarak dudaklarına götürdü ve bıraktığı yumuşak öpücüğün ardından derin bir nefes aldı. Gözlerini açtığında gevşeyen yüz ifadesinden gerçekten rahatladığı anlaşılıyordu. Hafifçe gülümseyerek ayağa kalkarken uzun eteğini düzeltti:
-En iyisi mutfaktaki hazırlıklara bakayım.
Lucius da hafifçe gülümseyerek onu onaylarken kadın zarif adımlarla kapıya yöneldi. Geride kalan adam onu izlerken Narcissa bir şey söylemeyi unutmuş gibi aniden ona dönerek konuştu:
-Eski dostun yaseminleri seviyor olmalı.
Adam onun yüzündeki ifadeden bir şey okuyamazken Narcissa gülümsemesini bozmadan yoluna devam etti. Lucius onun odadan çıkmasıyla kaşlarını çatarken elini burnuna götürdü, yaseminin bu denli kalıcı kokusu olduğunu uzun zamandır unutmuştu.


On Sekizinci Bölüm 70401626572022095734




Paolo Nutini-Candy




Genç kız, tatil planlarını büyük heyecanla paylaşan öğrencilerin sesleri arasında yürüdüğü koridorun sonuna geldiğinde bir an durdu. Dağılan saçlarını elleriyle düzeltirken bir yandan da tek ayağıyla yaylanarak etrafa şöyle bir göz attı, daha sonra kapıyı açarak içeri girerken kendisini bekleyen delikanlıya yöneldi. Kapının açılmasıyla başını kaldıran Draco, beklediği “ziyaretçiyi” görürken keyifle gülümsedi. İkisi de bir an hiçbir şey demeden sessizce birbirlerini izlerken delikanlı kollarını iki yana açtı. Hermione başını yana yatırarak tek kaşını kaldırırken karşısındaki sabırsızlıkla ellerini açıp kapayarak ona gelmesini işaret etti.



Harry elleri cebinde yürüyüşüne devam ederken koridorun sonundaki kristal avizeyi oynatmadan bir şeyler almaya çalışan kızı gördüğünde buruk bir gülümsemeyle durdu. Bu görüntünün de geçen senekinden hiçbir farkı olmadığını düşünürken uzun sarı saçlarını omuzlarına dağıtmış genç kız aniden ona baktı. Büyük mavi gözleri onu görmenin sevinciyle parlarken delikanlı elleri hâlâ cebinde Luna’ya ilerledi. Yanına ulaştığında bir şey sormadan cebinden asasını cebinden çıkarırken yanındaki genç kız da kendisine yardım edecek birini bulmanın güveniyle rahatlarken gülümsedi.



Hermione ona atıldığında bir anlığına sendelese de delikanlı kolayca dengesini bulurken genç kızın saçlarına yumuşak bir öpücük bıraktı. Genç kız daha sonra biraz geri çekilirken gözlerini gri-mavilerden ayırmadan konuştu:
-Veda vakti.
-Kısa bir ayrılık için ama.
Genç kız dudağını oyuncağı elinden alınan ufak bir çocuk gibi sarkıtırken mırıldandı:
-Bu tamamen göreceli.
Draco onun keyifsiz olduğunu anlarken kolları arasındaki genç kızı hafifçe sallayarak mırıldandı:
-Öyleyse sözümü geri alıyorum, ikimiz için de uzun olacak.
Hermione yüzünü delikanlının göğsüne gömerken öfledi. Draco’nun yüzü kendisini bekleyen günleri düşündüğünde bir anlığına bulutlanırken kendisine engel olmak istercesine dudaklarını sıktı. Şimdi Hermione’yle olan dakikalarını üzülerek geçiremezdi:
-Hey, şimdi hediyeni açmak istemez misin?
Genç kız kendisini saran güçlü kollardan çıkarken kaşlarını çattı:
-Ne hediyesi?
Draco bir şey söylemeden cebinden bir kutu çıkartarak Hermione’ye uzattı. Genç kız, heyecanla ona bakarak gülümserken delikanlı bir saniyeliğine de olsa genç kızın gözlerine bakarak söylemek istediği her şeyi ona hissettirdikten sonra Hermione’nin avucunu açtı ve kadife kutuyu yumuşakça bıraktı.



-Ne kadar teşekkür etsem az sana, Harry.
Delikanlı kucağında kızın kitapları gülümserken cevap verdi:
-Önemli değil Luna ama insanların hâlâ seninle uğraşıyor olduklarına inanamıyorum.
Genç kız omuzlarını silkerken elini uzattı:
-Eh, bazı şeyler hiç değişmiyor. Buraya kadar getirdiğin için de teşekkürler, şimdi kuleye gidip yerleştirsem iyi olacak. Sonra görüşürüz.
Harry başıyla onaylayarak elindekileri ona verdikten sonra genç kız hızlı bir hareketle köşeye dönerek gözden kaybolmuştu. Delikanlı başını iki yana sallayarak kendi kendine güldü:
-Görüşmek üzere, Luna.
Geriye döndüğünde koridorda ilerleyen Pansy’i görürken kızın uzaklaşan siluetini sessizce izledi. Bir an gözlerini kapatıp açarken ani bir kararla ileri atıldı:
-Hey, Parkinson!


Pansy, baş ağrısı için ilacını Madam Pomfrey’den almış, odasına bir an önce ulaşmak için hızla merdivenlere yönelirken adının seslenilmesiyle bir an durdu. Kaşlarını çatarak geriye döndüğünde kendisini çağıranın kim olduğu konusunda yanılmadığını hayretle fark ederken delikanlı yanına gelmişti bile.


Harry, genç kızı gördüğü an devre dışı kalan mantığının tam o anda görevini yeniden devralmasıyla olduğu yerde dururken ne yaptığını düşündü. Genç kızın yeşil gözlerindeki merak kıvılcımlarından onun da ne yaptığını anlamadığını fark ederken bunun doğal olduğunu düşündü. Neticede, kendisinin de bu konuda herhangi bir fikri yoktu.


Genç kız elindeki kutuyu yavaşça açarken gördüğü kolyeyle derin bir nefes aldı. Melek şeklindeki kolye zarif pırlantalarla süslenmiş ve ışıl ışıldı. Hermione aldığı nefesi o anda bırakırken titreyen bir sesle konuştu:
- Çok güzel, çok zarif…
Delikanlı başını eğerken mırıldandı:
-Biliyorum, zaten gördüğüm anda bana seni hatırlatmıştı.
Hermione’nin gözleri hafifçe dolarken başını kaldırdı. Bu seneye kadar hep karşısında gördüğü genç adamın şimdi onun yanında olması, bazen ona inanılmaz gelmese de ne garipti ki çoğu zaman önceki yıllar hiç yaşanmamış gibi hissediyordu. Draco yanındayken onu saran ipekten bir kozanın içindeydi sanki. Yumuşacık ama aynı zamanda ona gelecek zararı kesin bir sertlikte önleyen… Genç kız aklından geçenlerle gözündeki yaşları kontrolde zorlanırken konuştu:
-Teşekkür ederim.
Draco, aklından geçenleri okuyormuş gibi anlayışla gülümserken elini kızın yanağına götürdü. Pürüzsüz teni avucunun içinde hissederken gözlerini kapatarak öne eğildi ve genç kızın heyecanla titreyen dudaklarına nazik bir öpücük bıraktı. Hemen ardından gözlerini açmadan alnını genç kızınkine yaslarken iki sevgili kendilerini saran sessizlikte öylece durdular.


On Sekizinci Bölüm 37330236526604584273


-Burada öylece duracak mıyız?
Harry genç kızın sorusuyla bir an önce bir şeyler yapması gerektiğini anlarken hızlıca düşündü. Bu kısa karar sürecinin ardından olabildiğince “doğal” davranmaya karar verirken elindeki şişeyi işaret ederek konuştu:
-Hastane Kanadı’nda mıydın?
Pansy, soruyu duyduğunda gülmemek için kendini zor tutarken delikanlıya dikkatlice baktı. Potter’ın yüzünde kendisiyle dalga geçtiğine dair en ufak bir işaret bile yokken başını sallayarak merdivenlere yöneldi. Ancak, Potter da kendisiyle birlikte aşağı inmeye başlarken ortadaki basamakta durdu:
-Ne yapmaya çalışıyorsun, Potter?
Harry eliyle merdivenleri gösterirken masum bir ifadeyle yanıtladı:
-Aşağı inmeye çalışıyorum, yeterince açık değil mi?
Genç kız onu sağlam bir hamleyle hızlıca “aşağı göndermek” isteğine kapılırken gözlerini kıstı. Harry ise genç kızın tereddütlü yüz ifadesine aldırış etmeden yoluna devam ederken bir iki saniyelik duraklamanın ardından Pansy de peşinden gitti. 1. kata geldiklerinde Harry dönerek yeniden sordu:
-Önemli bir sorun yoktur, umarım.
-Şimdi de sağlığımla mı ilgileniyorsun, Potter?
-Bunun suç olduğunu bilmiyordum.
Pansy o anda çileden çıkarak konuştu:
-Derdin ne senin?
Harry bilincinin yeniden devreden çıktığını fark etse de yapabileceği bir şey yokken yanıtladı:
-Derdim yok, Parkinson. Sadece iyi tatiller dilemek istedim.
Genç kız, dağınık siyah saçlarını tek omzunda toplarken Harry’nin dalga geçmediğine artık emin olmuş ama yine de bu tuhaflığa bir anlam veremiyor hâlde mırıldandı:
-Ah…
Harry, derin bir nefes alarak başını öne eğdi:
-Ortalığın karışık olduğunu biliyorsun, kendine dikkat et.
Genç kızın ağzı şaşkınlıkla açılırken Harry söylemek istediklerini bir kez daha yutarak tedirgince gülümsedi. Daha sonra arkasını dönerek ters yönde hızla ilerlemeye başladı. Aklına aniden üşüşen düşünceler yüzünden Pansy’nin ağzından dökülen kelimelere dikkat edememişti bile: “Sen de…”



Batan güneş birkaç küçük beyaz buluta ev sahipliği yapan gökyüzünü tatlı bir turuncuya boyarken okulun meşe kapısından çıkan adam merdivenlerin başında durdu. Akşam serinliğini usul usul eserek yüzünde hissettiren rüzgâr pelerinini dalgalandırırken Dumbledore, ellerini önde birleştirerek gruplar hâlinde uzaklaşan öğrencilerini izliyordu. Kendilerini bekleyen görünmez atlara ilerleyen öğrencilerin uğultusu rüzgârın sesine karışırken adamın gözüne iki grup takıldı. Birinci grup, ilk senelerinden beri hiç ayrılmamış Potter, Granger ve Weasley’den oluşurken diğer grup şaşırtıcı biçimde yakın gözüken Malfoy, Parkinson ve Zabini’ydi. Yaşlı adam yüzünde anlamlı bir gülümsemeyle geriye dönüp içeri girdiğinde, onun ardından kapanan kapının tok sesi yaklaşan trenin uğultusunu bir anlığına bastırmıştı.

masalcı
Admin

Mesaj Sayısı : 241
Kayıt tarihi : 25/08/08
Yaş : 33

http://bizimhikayelerimiz.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz