Bizim Hikayelerimiz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Altıncı Bölüm

Aşağa gitmek

Altıncı Bölüm Empty Altıncı Bölüm

Mesaj tarafından masalcı 13th Mart 2010, 03:04

06



Altıncı Bölüm Avatar15q



Esen rüzgarın saçlarını hunharca dağıttığı genç kız hırkasına sımsıkı sarınırken karanlık arazide ilerlemeye devam ediyordu. Rüzgarın uğultusu kulaklarını doldururken iç çekti,keşke vicdanına söz geçirip doğrudan Dumbledore’a gidebilmiş olsaydı. Başını iki yana sallarken bir yandan da kendine kızıyordu. Evet, Hermione Granger hem kendine kızıyor hem de her şeye rağmen ona bir açıklama şansı verebilmek için gidiyordu.



-Tek şansın var.
Draco Malfoy duyduğu sert sesle arkasına döndü ve karşısında duran genç kızı gördüğünde aslında açıklama yapmak için hiçbir şey düşünmediğini fark etti. Hermione gözlerinden alevler çıkarak ona bakarken ve sabırsızlığını belli ederken başını iki yana salladı:
-Sana ne anlatabileceğimi bilmiyorum.
-Pekala, o zaman ben ne yapacağımı biliyorum.
Genç kız arkasına dönerek gitmeye hazırlanırken delikanlı uzanarak kolundan tuttu, onu kendine çevirirken Hermione öfkeyle söylenerek kolunu çekti:
-Bu ne cüret!
-Ama neler olduğunu gösterebilirim.
Genç kız kolunu ondan kurtarmış,karşısında dikilirken Draco Malfoy ne dediğine inanamaz bir şekilde durdu. Hermione de kafası karışmış gibi ona bakarken sordu:
-Nasıl olacak o?
-Zihnine girerek.
-Bu imkansız!
-Başka ne yapabilirim bilmiyorum.
Hermione dikkatle karşısındakine bakarken bir yandan da hızla düşünüyordu. Onun zihninde dolaşmasına izin verecek değildi ancak şüphe ve merak ruhunu kemiriyordu. Genç kız o anda kararını vererek dikleşirken yanıtladı:
-Madem zihnime gireceksin,o zaman bazı koruyucu tılsımlar yapmalıyım.
Draco onun doğrudan teslim olmasını zaten beklemiyorken çözümden hoşnut onu onayladı. Genç kız gözlerini kapatarak sihirli sözcükler mırıldanırken delikanlı onu saran koruyucu duvarı hissediyordu. Birkaç dakika sonra Hermione koyu kahve gözlerini açarken yavaşça başını salladı. Onun onayıyla tam karşısına geçen delikanlı, genç kızın kendisinden birkaç santimetre kısa olduğunu fark ederek başını hafifçe eğdi. Bir yandan da uzanarak Hermione’nin çenesini yukarı kaldırıyordu. O sırada onun titrediğini görürken yutkundu. Gözlerini dikkatlice genç kızınkilere dikerken yoğunlaştı ve daha sonra aynı anda ikisinin de gözleri kapandı.


Taş duvarlardaki meşalelerin tek ışık kaynağı olduğu odada duyulan tek ses duvarda zincirlenmiş kadının inlemeleriydi. Zaman geçtikçe onun da sesinin azaldığını dehşetle fark eden Draco yutkundu. Bu odada daha ne kadar duracaklarını bilmiyordu ama biraz sonra olacakları beklemek kadın için olduğu kadar onun için de büyük işkenceydi. Tamam, Draco Malfoy hayatı boyunca çizeceği yolu ve ait olacağı topluluğu çok iyi bilmişti ama hiçbir zaman bu günlerin bu kadar yakın olduğunu tahmin edememişti. Aslında bir Ölüm Yiyen olmanın ona bu kadar ağır geleceğini düşünmemişti. Onun tüm kötülüğü sözlerindeydi,şimdiye kadar yaptıklarıyla kimseye ciddi bir zarar vermemişti. Teyzesinin büyük bir gülümsemeyle asasını çevirdiğini görürken bilinçsizce kendini daha da sıkmaya başladı. Onun bu ifadesinin ne anlama geldiğini çok iyi biliyordu,büyük eğlence şimdi başlıyordu.
-Evet,başlamamamız için bir neden yok ortada.
Bellatrix onu yanıltmadan konuşmaya başlamıştı bile. Azkaban’dan kaçışı sonrası şişleri inmeye başlamış gözleri ve daha da karanlık bir ifadeye bürünen yüzüyle kanında taşıdığı kana yaraşır bir şekilde mağrur ve dimdik ayaktaydı. Draco onun siyah uzun saçlarını savurduğunu görürken odadaki üç kişinin-kendisi de dahil- onu dinlediğini fark etti. Babası bastonuna dayanmış,yüzündeki ilgisiz ifadeyle kadına bakarken Draco onun bu soğukkanlılığına şaşırmaktan kendini alamadı. Bu insanlar nasıl bu kadar ilgisizdiler? Havadaki gerilim onların da canını yakmıyor muydu,genç adam geçen her dakikayla daha zor nefes alabiliyorken onlar bu kadar soğuk görünmeyi nasıl başarıyorlardı? Böyle şeylere zamanla alışılabilir miydi, belki de gün geçtikçe derinlere inen bıçaklar bir noktadan sonra o sinirlere zarar vermiyor,aksine duygular işlevini yitiriyordu. Draco yutkunurken teyzesi kadına yaklaşmıştı bile. Bir şey söylemeden asasını öne uzattı ve aşağıdan yukarı doğru hareket ettirirken tutsak bağırmaya başladı. Delikanlı gözlerini kısarak ona bakarken vücudunda beliren yaraları fark etti. Teyzesi yüzünde büyük bir gülümsemeyle ona dönerken açıklamaya başladı:
-Ele geçirdiğini zincire vurarak güvenlikten tam emin oluncaya kadar asla harekete geçmemelisin,Draco. Emin olduğundaysa yapacağın şey oldukça basittir,önce sessiz büyülerle onun vücudunun savunmasını zayıflatırsın. Önemli olan şey bunu sessiz yapman,böylece sen harekete geçmeden önce hiçbir şey bilemez ve o bu durumdan kurtulacağını düşündüğündeyse, bum!
Teyzesi bir şeyler patlatır gibi avucunu açarken insanüstü bir zevkle anlatmaya devam ediyordu:
-Hiç beklemediği bir anda gelen bu saldırı onun psikolojisini alt üst eder ve buradan sağ çıkamayacağını anlamaya başlar.
Bella bu defa birkaç adımda kadına ulaşırken elini genç kadının yanağına götürdü,asasını da kadının yüzünde gezdirirken sordu:
-Sen de sağ çıkamayacağını biliyorsun değil mi?
Cevabını beklemeden şevkle dönerek Draco’ya göz kırptı,daha sonra tekrar kadının yüzüne bakarken asasını genç kadının alnına dayadı:
-İşte bu noktaya dikkat et. Tüm sinir sisteminin geçiş yolunda açacağın ince bir kesik sonuna kadar bilincinin yerinde kalmasına ama aynı zamanda muazzam bir acı duymasına neden olur.
Yavaş bir bilek hareketiyle eylemini tamamlarken bir genç kız tazeliğinde birkaç adım geri sıçradı:
-Eh,üstüne böylelerinin kanının çok fazla bulaşmasını istemiyorsan biraz geri çekilirsin. Birkaç saniye sonra istediğin sonucu alırsın.
Duvardaki kadın çırpınarak ağlamaya ve haykırmaya başlarken Bella, Draco’ya döndü. Genç adam kulaklarına dolan haykırışları silmek isterken ancak bir şey yapamazken kadın devam etti:
-Daha sonra istediğin laneti yapabilirsin,ben özellikle kalbe ve mideye yakın yerlerde yaralar açmayı severim. Acı böylece doruk noktasına ulaşır.
Kadının haykırışları iyice artarken bir yandan da çaresizce kurtulmaya çalışıyordu,onun haykırışları Draco’nun beynini adeta sıkıştırırken Bellatrix bir şey söylemeyi unutmuş gibi hızla ona döndü:
-Kesinlikle bu yaraları açmadan “Crucio” uygulamak falan yok,kurbanlarımızın en büyük acıları çekmeden ölmesini asla istemeyiz. En büyük acılar demişken,duyduğuma göre bu kadının Hogwarts’a giden küçük bir kızı varmış.
Maskeli adam sessizce onaylarken yüzündeki sadist gülümsemenin gittikçe büyüdüğü kadın kurbanına seslendi:
-Zamanı geldiğinde seni iğrenç kanı bozuk, kızına en büyük acıları yaşatacağımdan emin olabilirsin. O da annesinin geçtiği bu acılı yoldan geçmek zorunda kalacak.
Draco kadının çırpınan bedeninin bir anda donduğunu ve daha sonra onun zayıf sesiyle yalvarmaya çalıştığını fark etti.
-Lütfen… biraz merhamet,ba… bana istediğinizi yapın ama ona dokunmayın.
Genç kadının çaresiz yalvarışları teyzesinin gürültülü kahkahaları tarafından bozulurken Draco derin bir nefes almaya çalıştı ama içerideki bütün hava gitmiş gibiydi,elini yavaşça boğazına götürürken delikanlı gözlerini kapattı. Bu bir kabus olmalıydı,bir kabus. Bunlar gerçek olamazdı,daha bu sabah uyandığı klasik okul sabahı bu cehenneme dönmüş olamazdı. O okulda olmalıydı,o birilerini tehdit etmeli,gücün elinde olduğunu hissetmeliydi ama burada olmamalıydı. Bir insana yapılan en büyük hainliği izliyor olmamalıydı,bir anda kendi annesini düşündü. Ya buradaki o olsaydı,burada bu acıları çeken ve çocuğunun hayatı için yalvaran kadın onun annesi olsaydı ve Draco buradan uzakta,annesinin başına gelenleri bilmiyorken öylece eğleniyor olsaydı. Genç adam ellerini kıracakmışçasına sıkarken gözlerini açtı,aynı anda teyzesi ona dönerek seslendi:
-Draco,sıra sende.
Odadakiler dönerek beklentiyle ona bakarken delikanlı bir an şaşkınca onlara baktı. Daha sonra bilinçsizce ilerledi ve Bella’nın yanında durdu. Asasını kaldırırken ağzını açtı; ancak, bir şey söyleyemezken boş boş önüne baktı.
-Draco,ne yaptığını sanıyorsun,harekete geçsene.
Delikanlı dönerek teyzesine baktı,o sırada yanına babası gelerek elini omzuna koyarken Lucius’un sakin sesini duydu:
-Sadece gözlerini kapa ve odaklan,Draco,zor bir şey olmadığını biliyorsun.
Genç adam gözlerini kapadı ama odaklanmak için değil,burada olduğunu unutmak için. Gözlerini açtığında belki de kendini başka bir yerde bulabilmek için. Çünkü;şu an kanının donduğunu hissediyordu,hayatında her zaman bu anları beklemiş olan delikanlı şimdi sırası geldiğinde,istediğini yapabilecekken her zaman onu besleyeceğini düşündüğü öfke ateşinin söndüğünü hissedebiliyordu. Bunu bir insana yapamazdı. Karşısında gözleri bağlı,inleyerek kaderini bekleyen ve belki de kaçınılmaz sonun gelmesi için dua eden bu kadına bir şey yapamazdı. Gözlerini açtığında bulunduğu yer değişmezken asasını yavaşça indirdi. Başını iki yana sallarken teyzesinin yüzündeki büyük hayal kırıklığını fark etti,sanki onlara ihanet etmiş gibi bakıyordu ve bir bakıma haklıydı. Emirlere uymamak en büyük ihanetti. Bella ağzını açarken Lucius atıldı:
-Ben Draco’yu dışarıya çıkarıyorum, Bella. Birazdan dönerim.
Bella gözlerini kısarak onlara bakarken başını yavaşça sallayan Lucius Draco’ya döndü:
-Dışarı.

Genç adam dışarı çıktığında kendisine çarpan havayla sersemlerken duvara dayandı,başını öne eğdi ancak birkaç saniye sonra sert bir elle başı kaldırılırken kendisinin babasının sert ifadeli yüzüne bakar durumda buldu:
-Sen ne yaptığını zannediyorsun?
-Yapamazdım.
Lucius hayatında belki de ilk defa oğlunun dediğini yapmamış olmasıyla sarsılmışken duyduğu titrek sesle ne yapacağını bilemedi. Oğlunu çok iyi biliyordu,bir noktaya kadar kendisine verilen her emri yerine getirebilirdi. Ancak,o yerden sonra yaptığı şeye inanması gerekirdi. Draco’yu hiç bu kadar zayıf görmemişken onu zorlamayı başka bir zamana bırakarak geri çekildi:
-Hemen okuluna dön.
Draco başını kaldırarak bir şeyler söylemek istedi ama ne bir kabul ne bir itiraz,tek bir cümle bile kuramazken hafifçe sendeleyerek yürümeye başladı. Bir yandan da duvarlara tutunarak tek eliyle destek alıyordu. Lucius Malfoy ise bir yandan uzaklaşan oğlunu izlerken bir yandan da öfkeyle bastonunu sıkıyordu.


Draco kendini anının girdabından kurtararak bir adım geri giderken elini hala genç kızdan çekmemişti,gözlerini açtığında genç kızın hala öylece durduğunu fark ederken yavaşça sordu:
-Granger?
Hermione transtan çıkmışçasına gözlerini açtı, bakışlarından hiçbir anlam okunmazken geri döndü,delikanlı onun ne yapacağını merak ederken o ilerleyerek ağacın altına geldi, daha sonra tutunarak yere oturdu. Bacaklarını toplarken bakışlarını gölün karanlık sularını dikmişti. Draco ayakta dururken ne yapacağını ya da ne söyleyeceğini bilemiyorken yutkundu. Bu durumda ne söyleyebilirdi ki? O da arkasını dönerek yere çöktü. Karşısındaki gölü izlemeye başladı, su karanlıkta etrafındaki her şeyi yutmaya hazırlanan bir ağza benziyordu. Gökteki birkaç sönük yıldızın sureti suların üzerindeyken genç adam kalbini sıkıştıran o hissi fark etti. Ne yapacağını bilememek ve kapana kısılmışlık duygusu onu ele geçiriyordu. Draco Malfoy,şimdiye kadar kendini bu kadar çaresiz hissetmemişti. Belki kurtulmak için belki de daha fazla taşıyamadığı yükten dolayı her şeyi gösterdiği genç kız onun düşmanıydı. Hermione Granger, Potter’ın gözdesi ve dostu… Ona garip bir şekilde minnettarlık duymuştu, çünkü genç kız onu çok rahat bir şekilde ele verebilecekken ona gerçekten bir yardımda bulunmuştu. En çok ihtiyacı olduğunda bir “bulanık” yardımına koşmuştu. Babası bile onu çok rahat bırakabilmişken bir “bulanık” onun yanında olmuştu. “Bulanık”, genç adam kendi düşüncesinin acımasızlığıyla irkildi. Bu nasıl bir önyargıydı, beyninin kıvrımlarına nasıl da bu kadar derinden işlenmişti? Genç adamın hayatında bazı kavramlar her zaman net olmuştu. ” Bir Malfoy zengindir,asildir,güçlüdür,kurnazdır.” Bu kaideye hiçbir zaman ihanet etmemişti,ne hissederse hissetsin, maskesiyle oynamayı başarmıştı. İlk eğitim denemesi aslında onun gardının düştüğü ilk olay olmuştu. Draco hiçbir zaman böyle bir olaydan bu kadar etkileneceğini düşünmemişti,onun her zaman hayalleri olmuştu ve zayıflık bunlara dahil değildi. Genç adam o odada geçen saatler boyunca tüm enerjisini yitirdiğini ve aslında umduğu kadar güçlü olmadığını ilk defa anlamıştı. Geri dönüşte yaşadığı o zihinsel karmaşa şimdi bile içini donduruyordu. Bir anda aklına Bellatrix gelmişti, Draco onun tutarsız ve dengesiz davranışlarının nedenini ilk defa anlıyor gibiydi. Böyle şeylere alışmak için insanın ruhunu parçalara bölmesi gerekirdi,akıl sağlığını korumak ise imkansızdı. Delikanlı o an korkuyla kendi akıl sağlığını düşündü,onu korumayı başarabilir miydi? Bu kadarı onun için çok fazlaydı. Üstelik kendini bırakabilmenin getirdiği o saniyelik huzuru yaşamıştı, Draco Malfoy hayatında ilk defa kontrol kendisinde değilken bu durumdan zevk almıştı. Küçük bir çocukken ebeveynlerin her türlü sorunu çözebileceğine inanmanın sağladığı o güven hissini, düşmanı olarak görse de güvenilir olduğunu bildiğini kızın yanında yaşamıştı. Genç adam o hissi tekrar yaşamak isterken kelimeler ağzından döküldü:
-Hayatımdaki en zor gündü.
Hermione kaşlarını çatarak ona bakarken genç adam devam etti:
-Beni bulduğunda daha fazla devam edemeyeceğimi düşünüyordum,biri bana asasını uzatsa ve bir “avada kedavra” yollasa dünyadaki en mutlu insan olabilirdim. Neden biliyor musun? Ölüleri işkenceye zorlayamazlar. Onlara kötülük yaptıramazlar. Onlara belli kalıplar sunup bunun içinde yaşamalarına neden olamazlar. Ölüler her zaman için en şanslılardır,hiçbir insan onlara acı çektiremez.
Genç kız onun bu konuşmasıyla şaşırmışken sordu:
-Madem böyle düşünüyorsun,neden onların yanındasın?
Draco gülerek ona döndü:
-Ben bir ölü değilim. Karşı çıkamayacağım şeyler var.
-Ben o dayatmaları karşı çıkılmayacak şeyler olarak görmüyorum.
-Sen de bir Malfoy değilsin. Hayatta vazgeçemeyeceğin şeylerin en başında ailen gelir,Granger. Ne yapsan da onlara sırtını dönemezsin. Çünkü,ne yaşanırsa yaşansın babanın senin için uğraştığını bilirsin. Kendini kurtarmaktan çok seni kurtarmaya uğraşır. Annenin gözlerindeki bakışı görürsün, onların yanında geçirdiğin zaman boyunca hiçbir zaman rahat olamadığını,hep tedirgin olduğunu,yaklaşacak felaketlerin olasılığının bile onu üzdüğünü bilirsin. Sana hiçbir zaman bir şey demezler ama hissedersin. Hiçbir zaman güvende olamazsın,her zaman tetikte olmak zorundasındır. Seninle birlikte duvarların da büyür, sana öğretilenleri sorgulamadan kabullenirsin. “Bir safkanlar vardır,bir de bulanıklar ve koftiler vardır.” Koftileri zaten kaale bile almazsın. Bulanıklara gelince, onları kale almamaya çalışsan da bir şekilde güçlüdürler. Düşüncelerini önemsemediğini her zaman hissettirircesine,sihir dünyasına her zaman ait olmuşçasına yaşamaktadırlar. Oysa sen onları her gördüğünde sana anlatılanları düşünürsün. Onların safkanların dünyasını nasıl tehdit ettiğini tekrar tekrar hatırlatırsın kendilerine. Bir gün gruba katılman için hazırlıkların tamamlandığını fark edersin ve telaşlanmaya başlarsın. Bu durumuna sen de anlam veremezsin,kendini hazır sanmaktasındır ama kimseye de belli etmezsin. Yüzündeki maskeyi sıkılaştırırsın,sesini de donuklaştırırsın,bir Ölüm Yiyen öyle olmalıdır. İnsanlara paçavraymış gibi davranırsın,üstelik bir süre sonra buna inanmaya da başlarsın. Dünya üzerinde senden akıllı kimsenin olamayacağını düşünmeye başlarsın,bunun aksini göstermeye çalışanlara karşı öfken büyür,sen bu dünyanın hakimlerinden biri olmalısındır oysa onlar sana ayak bağı olmaktadır. Bir gün bir mesaj alırsın ve gittiğinde “eğitimi” görürsün. Kimbilir hangi hilelerle oraya getirilmiş bir kadın, orada senin “eğitilmen” için beklemektedir. Başta onun önemsiz biri olduğunu düşünmeye çalışırsın,dakikalar ilerledikçe onun yerinde kendi annenin de olabileceği aklına gelir ve o anda kalbin,aklın ve mantığın durur. Bu korkunç bir durumdur,onun da bir çocuğu vardır,üstelik akşam arkadaşlarıyla konuşurken annesinin haberini aldığında gözlerinden iki damla yaşın düşeceği küçük bir kız çocuğu vardır. Daha sonra kendini bırakırsın,güçlü durmak pek de umrunda değildir ve bir gece kendini göl başında düşmanın saydığın birine bunları anlatırken bulursun.

Draco gözleri hala karanlık sularda sözünü derin bir nefes alarak bitirirken Hermione başını yere eğdi. Bu cümlelerin yarattığı sert etkiyle ne diyeceğini bilemezken o da derin bir nefes aldı. Biraz düşünmeye çalıştı ama hayır, bu gece düşünemiyordu bile,tamamen karmakarışıktı. Onun bunları düşünmüş olması,yaşamış olması dahası ona açmış olması genç kızı dondurmuştu. Hermione Granger, Malfoy’un gerçekleri söylediğini biliyordu, anının yanlış olması imkansızdı, bu koruyucu büyüleri ona Harry öğretmişti,kuşkusuz o da Dumbledore’dan öğrenmişti. Sonradan söyledikleri ise, genç kız bir şekilde onun samimi olduğunu hissedebiliyordu. Kızlar bu tarz konularda her zaman daha gelişmiş güdülere sahip olmuşlardı, Hermione bunun sebebini bilmiyordu ama böyle olduğunu çok iyi biliyordu. Genç kız şimdi bile bu söylenenlerinin doğruluğunu kafasında tartmışken kendini gülmekten alıkoyamadı,anlaşılan hayatı boyunca bu huyundan hiç vazgeçmeyecekti.

Delikanlı dudaklarda kaybolan zayıf bir kahkaha sesiyle başını kaldırdı. Genç kıza baktığında onun kızararak başını yere eğdiğini gördü. Hermione birkaç saniye içinde başını kaldırırken dosdoğru ona baktı:
-Sinirlerim bozuldu.
Draco onun dürüstlüğüne gülümsemekten kendini alamazken konuştu:
-Eh,durumumuza baktığında çok doğal. Bir de omzunda ağlasam tam olacaktı.
Genç kız bir an bunu hayal ederken gülerek sordu:
-Bir bulanığın sana ayak bağı olacağını biliyorsun.
-Bu aralar onlardan yana şansım açık,hepsi iyilik meleği kesildi.
Hermione gülümserken sustu. Aradaki sessizlik büyürken ve ikisi de bir şeyler söylemek isterken ilk konuşan Hermione oldu:
-Bu durum uzun sürmez merak etme. Onlar sana “iyilik meleği” gibi gözükseler de kendileri hakkında kötü düşünenleri asla unutmazlar.
-Çok iyi biliyorum, zaten safkanların da bu düşünceyi uzun süre taşımayı kendilerine yakıştırması mümkün değil.
-O zaman birbirimize düşman kesilmeden önce kalksak iyi olacak?
-Zaten düşman değil miydik?
-Birbirlerine kimseye anlatmadıkları şeyleri anlatanlar o sırada ateşkes yaparlar.
Genç adam anladığını belirtircesine başını sallarken ayağa kalktı,Hermione’nin yanına gittiğinde elini uzatırken genç kız tartarcasına ona baktı. Draco onun şaşkınlığını anlıyordu ama bu ruh halindeyken farklı davranması imkansızdı,cevapladı:
-Safkanlar çok centilmendir.
Hermione dudaklarını bükerek öyle olduklarını söylerken uzanarak genç adamın elini tuttu,onun desteğiyle ayağa kalktı:
-Dumbledore’a gitmiyorum Malfoy ama bu şekilde uzun süre devam edemeyeceğini sen de biliyorsun. Bütün konuşulanlar da aramızda,istersen bozulmaz yemin yapabiliriz.
Draco başını iki yana salladı:
-Gereksiz,anlatsan bile herkes senin delirdiğini düşünecektir ki eh,bu da benim işime gelir.
-Biri eksilir bari,diyorsun.
Elini öne uzatarak itiraz etti:
-Bir şey dediğim yok. Sadece bu sözlerin zaten dışarı çıkamayacağını biliyorum ve bir hayal ürünü olan sen Granger’a iyi geceler diyerek yoldan çekiliyorum.



Altıncı Bölüm Vogueespaajun09charlize


Kadın, kapısının tıklatılmasıyla başını pencereden çevirirken içeri girmelerini söyledi. Kapı açıldığında gelenin Harry olduğunu gören Aida endişeyle sordu:
-Bir problem mi var, Harry?
Delikanlı kararsız bir şekilde yanıtladı:
-Aslında önemli bir şey değil ama akşamki olaylardan sonra sizi de göremeyince her şey yolunda mı merak ettim.
Aida gülümseyerek ona bakarken ilerledi:
-İyiyim sadece biraz yorgundum ve beni düşünmüş olmana gerçekten sevindim.
Harry biraz utanarak geri çekildi:
-Neyse, ben gitsem iyi olacak.
-Neden içeri geçmiyorsun ki?
-Rahatsız etmek istemem.
Aida elini sallayarak ona saçmalamamasını söylerken koltukları işaret etti:
-Hem ben bu ziyaretin başka nedenlerden de kaynaklandığını düşünüyorum.
Genç kadın yüzündeki muzur ifadeyle ona bakarken Harry yutkunarak oturdu. Aida ona içecek ikram ederken teşekkür ederek aldı ve arkasına yaslandı. Klasik tarzda düzenlenmiş bu odada kendini bir şekilde rahat hissediyordu, delikanlı Aida’nın da yerine yerleştiğini ve rahat bir hareketle ayaklarını topladığını fark ederken dürüst olmaya karar vererek konuştu:
-Evet,haklıydınız. Ben aslında sizin hikayenizi merek etmiyor değilim. Bugüne kadar sizden bahsedildiğini duymadım. Ne Sirius ne de Lupin sizin hakkınızda konuştu.
Aida zarif bir topuzla toplanmış saçlarını açarken delikanlının Sirius’tan bahsederken hüzünlendiğini fark edemedi. O da başını koltuğa dayarken dudaklarında hüzünlü bir gülümseme dolaşıyordu:
-Zamanında kimsenin hoş karşılamadığı olaylar yaşadım,beni yok saymış olmaları doğaldır. Yaptıklarımı ben bile hazmetmiş değilim.
Harry kaşlarını çatarken kadın devam etti:
-Ben bir zamanlar bir Ölüm Yiyen’le büyük bir aşk yaşadım ya da öyle olduğunu sandım. Onun peşinden yabancı ülkelere kadar gittim. Arkadaşlarım ve ailem onu kabullenemezken sevgimin her şeyin üstesinden geleceğini sanıyordum. Beni kullandığını göremeyecek kadar kördüm. Başlarda beni bilgi sızdırmak için kullandı,sonra ben durumu başkalarına açıkladığımda Yoldaşlık da benimle bağlantısını kesti ve bu durum işine gelmeyince beni terk etti. Eh,böyle bir durumda kimsenin beni kahraman ilan etmesini beklemiyorum zaten.
-O adam kimdi?
-İşte bunu açıklamaya hazır değilim.
-Peki onu daha sonra görmediniz mi?
-Hiç görmedim.
-İntikam almak,onu üzmek istemediniz mi?
-O bana en büyük acıları yaşattı,Harry. Uçuruma attı beni,üstelik bırakıp gittiğinde hamileydim. Kendimi toparlamam uzun sürdü ama başardım ve anne oldum. Onca acının üstüne bir daha asla gülemeyeceğimi sanırken bir melek yanıma gelmişti. Ne yazık ki bu sevinci bile yaşatmadılar. Doğumdan üç gün sonra evime saldırı düzenlendi. Yıkıntılar arasında gözlerimi açtığımda bebeğimin ağlaması kulağımdaydı,ona ulaşmaya çalışırken kendimi kaybettim ve bir hafta sonra kendime geldim.
-Bir çocuğunuz mu var?
Aida yüzündeki hüzünlü gülümse hiç bozulmamış,yanıtladı:
-Vardı,sadece üç gün benimle olabildi. Kendime geldiğimde o saldırıda öldüğünü öğrendim. Küçük meleğimin vücudu bu hain saldırıyı kaldıramamıştı. İnsanların bu riyakarlığı ona ağır gelmiş olmalıydı ki cennetine geri döndü.
Harry boğazındaki yumruyu fark ederken yavaş bir sesle sordu:
-Bebeğin babası mı sorumluydu?
-Aslını istersen,öyle olmamasını umuyorum Harry. Bir insanın kendi çocuğuna bunu yapabileceğine inanamıyorum,bu durumun lordlarının planladığından şüphem yok,muhtemelen onun haberi bile yoktu.
-Peki sizinle iletişime geçmek istemedi mi?
-Bir kez bile konuşmadı,üstelik bir bebeği olacağını biliyordu,ne doğduğunda görmeye geldi ne de o saldırıdan sonra. Ben de zamanla ondan nefret ettim,gelse neler yapacağımdan ben bile emin değildim.
Harry başını iki yana sallarken bu bilgilerin ona ağır geldiğini fark etti. Aida’ya baktığında onun dalmış olduğunu gördü, delikanlı odaya girdiğinde onda bir tuhaflık sezmişti ancak köşedeki boş şişeleri gördüğünde onun alkollü olduğunu fark etti. Genç kadın elini çenesine dayayarak gözlerini ateşe çevirirken Harry içinde yükselen öfkeyi hissedebiliyordu. Voldemort ve yandaşları herkesi yaralamıştı, çocuklar anne-babalarını;anne-babalar da çocuklarını kaybetmişlerdi. Delikanlı hırsla yumruklarını sıkarken düşündü, bu adamın güç gösterisi kaç kişinin sonu olmuştu?



Pansy Parkinson kütüphaneden aldığı kitabı elinde dengelemek için bir an durdu,daha sonra yoluna devam ederken rüzgarın ürpertici uğultusunu duyarak adımlarını sıklaştırdı. Draco’nun gene nereye kaybolduğunu deli gibi merak ediyordu ama artık bunu göstermemeye kararlıydı. Delikanlı onu önemsemeyerek şimdiye kadar yeterince küçük düşürmüştü. Pansy hızla yürürken bir yandan da bunları düşünerek iyice öfkeleniyordu,köşeye dönecekken ayağına takılan taşla sendeledi. Kitap yere düşerken elini sertçe duvara geçirerek düşmekten zorla kurtuldu. Doğrulduğunda sert darbeden dolayı ağrıyan elini ovalarken bir yandan da söyleniyor ve şansına lanet okuyordu. Eline baktığında kızardığını görürken köşedeki banka oturdu,sağlam kolunu dizine dayadı ve daha sonra başını yere eğerken öfledi. Kendini her an ağlayabilecekmiş gibi hissediyordu. Sinirleri iyice bozulan genç kız bu okuldan çok uzaklarda bir yerlerde olmayı dilediği anda her şeyin yolunda olup olmadığını soran bir ses duyarken başını kaldırdı ve Harry Potter’la göz göze geldi.


Altıncı Bölüm Avatar18g

masalcı
Admin

Mesaj Sayısı : 241
Kayıt tarihi : 25/08/08
Yaş : 33

http://bizimhikayelerimiz.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz