Bizim Hikayelerimiz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

On İkinci Bölüm

Aşağa gitmek

On İkinci Bölüm Empty On İkinci Bölüm

Mesaj tarafından masalcı 29th Ocak 2011, 18:51

12


Uçurumları sevenin kanatları olmalı.

Nietzche




----------------------
Keri Hilson-I Like
----------------------

Koridordaki tek ses kaynağı olan yürüme sesleri de sonunda durmuşken Hermione kalbinin deli gibi çarptığını fark etti. Kitaplarını bilinçsizce yukarı kaldırarak yanlış bir harekette bulunmaktan korkarcasına sımsıkı bastırdı. Derin bir nefes aldığında hala kendisine dönmemiş delikanlının profilini izliyordu. Genç kız ayakları üzerinde yaylanırken gözlerini yardım ararcasına tavana dikti, ancak orada ne yapması gerektiğini açıklayan bir yazıyı tabi ki bulamazken bakışlarını tekrar Malfoy’a çevirdi. Bir yandan da içinden kendi kendine lanet ediyordu. O bahçedeki deniz kokusunu yeniden duyumsadığını zannederken başını bıkkınlıkla iki yana salladı. Şimdi bahçedeki geceyi düşünmenin sırası mıydı?


Draco bir süre sırıtarak karşısındaki duvarı izlemeye devam etti. Daha sonra kendini ciddi olmaya zorlayarak yavaşça arkasına döndü. Genç kızın kitaplarını göğsüne sımsıkı bastırmış, kendisini izlemekte olduğunu görürken tek kaşını sorarcasına yukarı kaldırdı. Hermione yutkunur ancak konuşmazken delikanlı kendini gülmemek için zor tuttu. Bunun işe yaramış olduğuna inanamıyordu, tamam bir şekilde ilgisini çekeceğini ve onun kendisine sesleneceğini tahmin edebilmişti. Ama genç kızın yüzündeki dağılmış ifade… İşte bu kadarını o bile hayal etmemişti. Keyfinin arttığını hissederken gözlerini hafifçe kısarak kıza bakmaya devam etti. Onun yüzünün beyazladığını fark ederken tepkiden memnun bir şey demeden bekledi.


Hermione hayatında belki de ilk defa zamanın durmasını isterken Malfoy’a baktı. Şimdi de gri gözlerini kısıyordu öyle mi, acaba delikanlının bu ifadenin kendisine ne kadar yakıştığından haberi var mıydı? Genç adam bir tepki vermeden onu izlemeye devam ederken Hermione onun bakışlarının üzerinde gezinmesiyle ürperdi. Malfoy’un bakışları bir anlığına duraklarken Hermione onun dudaklarının gülümsemeyle kıvrıldığını fark etti. Genç kız o anda onun ne düşündüğünü delicesine merak ederken gri gözler o bir anın sonunda tekrar gözlerine odaklanmışlardı işte. O sırada uçucu gülümseme de giderken Hermione onun böyle bir şey mümkünmüş gibi daha da dikleştiğini fark etti.


Draco uzun zamandır yabancı olduğu bir duyguyu yeniden hissederken bir an şaşırsa da belli etmedi. Granger’la yalnız kaldığı her an garip bir şekilde gerçek dünyadan uzaklaşıyordu sanki. O zaman soyadların, insanların, safkanlığın kısaca gerçekliğin bir önemi kalmıyordu. Sadece ikisi, sadece Draco ve Hermione… İsimler aklında yankılanırken bakışlarını kızın yeni keşfetmeye başladığı yüzünde gezdirdi. Onun yüzünü biliyordu tabi ama tanımak, işte bu başkaydı. Genç kızın narin ve kırılgan ifadesini her zaman paramparça eden birinin şu an bunları düşünüyor olması ne garipti. Yukarı… Draco derin bir nefes alarak bakışlarını biraz yukarı kaydırdı. Dersler üzerinde düşünüyorken ya da bir tartışmanın ortasındayken hafifçe çatılan ince kaşların olduğu alna dikkatlice baktı. Aşağı… Birileriyle konuşurken genellikle yumuşak bir ifade taşıyan tatlı kahverengi gözlerdeki ifadeler değişse de delikanlı belki de kendini koruyabilmek için çözmeye çalışmıştı o şifreleri. Aşağı, sağa ve sola… Genç kızın gülümsediği zaman uçucu ve kolayca fark edilmeyen iki gamzenin yerleştiği yanaklarında bakışlarını gezdirirken o pürüzsüz tene hayran oldu. Bu kadar doğal ,bu kadar güzel… Şimdiyse biraz daha aşağı, hırslandığı zaman o kontrol edemeden titreyen çenesine baktı. Biraz daha yukarısı… İşte şimdi sıra en sona bıraktığı yerde, dudaklarındaydı. Bu loş ışıkta bile tatlı bir pembelikle parlayan dudaklar… Draco’nun aklı bahçedeki geceye kayarken bir kez daha o dudakların tadını almak istedi. Birini incitmekten korkan ama istediğini almadan asla bırakmayan… Ama hayır bu defa, kendisi harekete geçen olmayacaktı. Bu düşünceyle gerilerek dikleşti.


Hermione derin bir nefes daha aldı. Bu defa biraz sakinleştiğini ve tedirginliğinin yerini başka duyguların aldığını fark ediyordu. Nasıl oluyordu bilmiyordu ama delikanlıyla yaşadığı bu dünyadan çalınmış dakikalar onu bir şekilde mutlu ediyordu. Genç kız kalbine doğru yükselen kelebekleri fark ettiğinde birinin duymasından korkuyormuşçasına yavaş bir sesle sordu:
-Hayalini özlemiyor musun?

Draco her şeyi duymaya hazır ama bunu hiç beklemiyorken durakladı,böyle bir soruya ne cevap verebilirdi. Neyse ki bugün mantığı kalbinden tamamen bağımsız çalışıyor haldeydi de yanıtladı:
-Gerçeklere uyanmamı söyleyen sendin, Granger.

Genç kız yanlış bir şeyler söylemiş olmanın tedirginliğiyle dudaklarını ısırdı. “Gerçeklere uyanmamı söyleyen sendin, Granger.” Hermione onun zekasına bir kez daha hayran olmaktan geri duramazken biraz gecikse de gelen cevaba gülümsedi.
-İsmimi daha güzel söylüyorsun. Granger derken sesin daha sert çıkıyor sanki.
Delikanlı ona tartarcasına bakarken cevap vermedi. Genç kız onun konuşmayacağını anlayınca buruk bir şekilde gülümsedi:
-Her neyse. Demek Profesör Snape’in sözünden çıkmıyorsun.

Draco bir şey demek yerine başını sallayarak onaylarken genç kızın hayal kırıklığına uğradığını görerek sevindi. Demek ki o çekimden bu kadar etkilenen tek kendisi değildi. Delikanlı onun kendisine ilk yardım ettiği günden beri kapıldığı bu çılgınca durumun sadece kendisi için geçerli olmadığına emin olmalıydı. Aslında kalbi bunu etmeye çok hazırdı ama içindeki kuşkucu ses “ Ya değilse?” diyordu “Ya tüm bunlar Yoldaşlık’a birini daha kazandırabilmek adınaysa.” Her ne hissederse hissetsin Draco Malfoy hiçbir zaman sadece kalbini dinlemezdi. Delikanlı başını yavaşça yana eğerek bir adım öne çıktı, sonra bir adım daha. Şimdi kızla aralarında sadece bir adımlık boşluk kalmıştı. Genç adam sesinin tonunu olabildiğince sakin tutarken hafifçe öne eğilerek sordu:
-Neden şimdi benim durumumla ilgileniyorsun, Granger?
Genç kız kararsız bakışlarını onun yüzünde gezdirdikten sonra aniden dosdoğru gözlerine baktı.


-Neden şimdi benim durumumla ilgileniyorsun, Granger?
Hermione panik duygusunun ruhunu yeniden sarmaya başladığını hissederken kendini sakin kalmaya zorladı. Tanrı aşkına, o bir Gryfindor’du, güçlü ve cesur durmalıydı. Bakışlarını delikanlının yüzünde gezdirirken onun bu kadar sakin olmasına inanamadı. Bir dakika! Belki de zaten buna inanmamalıydı, belki de o bu kadar sakin değildi. Hermione Granger başını her daim belaya sokmayı başaran Harry’i hatırladı aniden, genç kız her ne olursa olsun onu sıkmamak için sakin durmaya çalışırdı. Sonuçta karşısındaki bir Malfoy’du, bir Slytherin. Umursamazlık maskesini yüzüne takması çok uzun sürmese gerekti. Genç kızın güveni yeniden tazelenirken gülümseyerek gri gözlere döndü:
-Bir kez başladığım zaman bırakmayacağımı bilmiyor musun, Malfoy?
Hermione bu defa delikanlının gülümsediğini görürken memnuniyetle derin bir nefes verdi.

Draco onun umursamaz havasının karşısındakini tedirgin ettiğini anlarken genç kızın bir an duraksadığını gördü. Delikanlı onun gözlerinin kısılmasından bir şeyler düşündüğünü anlarken bir an sonra yüz ifadesinin rahatlamasıyla şaşırdı. Ne oluyordu? “Bir kez başladığım zaman bırakmayacağımı bilmiyor musun, Malfoy?” Genç kızın ses tonu eski,kararlı haline dönerken delikanlı onun ne düşündüğünü hemen hemen anlayarak gülümsedi. Böyle bir zekayı küçümsemesi yanlış olurdu zaten. Draco onun hamlesinin bu kadarla kalmayacağına adı gibi eminken bekledi. Başını biraz daha yana yatırırken bir tutam saç alnına geldi, genç kıza baktığında onun dikkatle kendisini takip ettiğini anlarken Hermione gülümsemekten vazgeçerek yarım adım kadar yaklaştı. Delikanlını bakışlarını yere çevirirken genç kızın iyice daralttığı mesafeye şaşırarak başını kaldırdı. Hermione kitapları tek eline alarak tutuşunu gevşetirken diğer elini yavaşça uzattı, parmaklarının ucu delikanlının soğuk alnına değerken sarı tutamı yumuşakça geri bıraktı. Düzeltirken delikanlının saçlarına çevirdiği bakışlarını tekrar grilere yöneltmişti:
-Görüş açının düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bir açıklama yaparcasına söylediği sözlerdeki gizli anlam delikanlıdan anlamlı bir gülümseme alırken Hermione duruşunu bozmadan sadece başını delikanlıya yaklaştırdı. Bu anda Draco konuştu:
-Bunu sen mi yapacaksın?
Genç kız nefesleri birbirine değerken yaklaşan ayak seslerini duyarak ve ciddileşerek yanıtladı:
-Bunu zaman gösterecek, Malfoy.
Boş kalan eliyle tekrar kitaplarını tutarken yaklaştığı hızda geri çekildi genç kız. Bu sırada koridordaki sesler yaklaşırken ona son bir bakış atarak arkasına döndü ve sol duvara ilerledi. Kucağında dengelediği en üstteki kitabın kapağını şaşırtıcı bir hızda açarak yazılanlara gömüldü. Draco onun hareketlerini izledikten sonra ondan biraz ileride tam karşıdaki duvara yaslanarak elindeki asayı çevirmeye başladı, gözü genç kızla birlikte koridora toplanmaya başlayan öğrencilerdeydi.


-Oh, sonunda geldik.
Hermione bakışlarını kitaptan çekerek Harry’e baktı, gülümseyerek neyse ki yetişmiş olduklarını söylerken Ron arayan bakışlarla çevresine bakınıyordu. Genç kız bakışlarını tekrar kitabına çevirirken sordu:
-Gene birilerini mi devirdin, Ronald?
-Ha ha, çok komiksin Hermione. Hatırlatırsan gülerim bir dahaki sefere.
Harry bir şey demeden gülmesini bastırmaya çalışırken genç kız bu defa Ron’a baktı. Birkaç saniye ona baktıktan sonra yüzündeki gülümseme büyürken sordu:
-Ah, Ron. Bu bakışlarda suçluluk yok, daha çok birini arıyor gibisin.
Ron derhal genç kıza dönerek hiç de öyle bir şey olmadığını söylerken Harry de kaşlarını çatarak arkadaşına baktı. Aklından bunun doğru olup olamayacağı geçiyordu. Genç adam mavi gözlerini her ikisinden de kaçırırken Hermione gözlerini hafifçe kısarak sordu:
-Bak kızarıyorsun da.
Ron yüzünü başka bir tarafa çevirirken Hermione kitaplarını Harry’e uzatarak Ron’un yanına ulaştı. Tek eliyle çenesini tutarak yüzünü kendisininkine yaklaştırdı. Bir saniye sonra geri çekilirken neşeyle tekrar duvara dayandı, kitapların ağırlığından yakınan delikanlıdan onları geri alırken bir yandan da bakışlarını havaya kaldırmıştı.
-Hayatımızda birileri mi var, Ronald? Seni uzun zamandır böyle görmüyorum, şeyden beri…
-Lavendar’la yapışık ikiz gibi gezdikleri zamandan beri.
Genç kız bir kahkaha atarak öne eğilirken Harry de sırıttı. Bozulmuş bir ifadeyle yanlarında duran Ron ise homurdanarak onlara arkasını döndü.


Aida sınıfın kapısını açarak öğrencileri içeri çağırdıktan sonra geri dönerek masasına gitti. Kitaplarını düzenlerken bir gözü de sınıfa yerleşen öğrencilerdeydi. Sesini çok yükseltmeden öğrencilerin dikkatini çekmek için konuştu:
-İkili gruplar oluşturabilir misiniz arkadaşlar?
Herkes iç çekerek yumuşak puflarla dolu odada kendine bir eş seçerken Harry şöyle bir etrafına baktı, herkes yerine yerleşirken Aida tekrar konuştu:
-Bir kişi açıkta kalıyor sanırım.
Harry onaylayan bir şekilde ona bakarken kadın gülümseyerek Hermione ve Ron’u işaret etti:
-Tamam o zaman, siz de yanlarına geçin Bay Potter.
Üç arkadaş birbirlerine bakıp gülerlerken kapı çaldı. Küçük sınıflardan bir öğrenci masaya yaklaşarak bir kağıdı ona uzatırlarken Aida teşekkür ederek aldı. Öğrenci daha sonra hızlı adımlarla sınıftan çıkarken genç kadın başını okuduğu kağıttan kaldırarak Draco’ya seslendi:
-Bay Malfoy, Profesör Snape’in yanına gitmeniz gerekiyormuş. Dersten çıkabilirsiniz ancak şu notları alın, akşam da işiniz bittikten sonra Madam Pince’e bırakın lütfen.
Genç adam sarışın başını sallayarak ayağa kalktıktan sonra notları alıp minik bir teşekkürün ardından odadan çıktı. Aida derse başlamadan önce gözlerini bir kez daha odada gezdirirken gözü tek başına kalmış Pansy’e takıldı. Harry kadının bakışları kendisine döndüğünde ne olacağını anlayarak görünmez olmak isterken ne aksi ki bu dileği gerçekleşmedi ve profesör konuştu:
-Bay Potter, siz de Bayan Parkinson’la eş olabilirsiniz.
Delikanlı zoraki bir şekilde gülümseyerek kitabını alırken Hermione güç verircesine omzunu sıktı. Harry daha sonra sınıfın arkalarına doğru ilerleyerek kendisini güçlükle dengeleyen pufa gömüldü. Yanındaki genç kızın sessizliğine cevap olarak mırıldandı:
-Sana da merhaba, Parkinson.
Genç kız ona baktıktan sonra bir şey demeden yeşil gözlerini devirdi. Bu sırada Aida olduğu yerden konuştu:
- Öncelikle geçen ders çalıştıklarımızın bir tekrarını yapalım. Sizlerden sırayla birbirinizin rüyasını yorumlamasını istiyorum.


Pansy öylesine dinlediği kadının cümlesiyle irkilirken göz ucuyla Potter’a baktı. Elindeki kitabın kapağıyla oynadığına göre canı sıkkın olsa gerekti. Genç kız onun durumunu anladığını düşündü, ikisi de birbirlerinin yanında huzursuzdu. Özellikle dün geceki rüyadan sonra… Pansy yutkunarak rüyasını ona anlattığını düşündü,ne muhteşem olurdu ama!

Harry iç çekerek Aida’nın isteğini dinledikten başını kitabına eğdi. Kapağı ileri geri oynatarak bu huzursuz sessizlikten başka bir şeye odaklanmaya çalışırken bir yandan da göz ucuyla genç kıza baktı. Onun dudaklarını ısırdığını görürken kaşlarını çattı. Parkinson feci halde huzursuz olmuşa benziyordu.


-----------------------------
Placebo-Bright Lights
-----------------------------


Draco sınıfın kapısına geldiğinde minik bir taşa çevirdiği notları cebine atarak kapıyı yavaşça çaldı. İçeri girmesini söyleyen sesi duyduktan sonra kapıyı açarken sınıfın boş olduğunu gördü. Derin bir nefes alarak Severus Snape’in yanına ilerlerken adam okuduğu kağıtlardan başını kaldırarak ona baktı. Başını sola eğerek ona içerideki odaya geçmesini işaret etti. Delikanlı kapıyı açarak çalışma odasına girerken her tarafı kitaplarla dolu odaya şöyle bir baktı, bu loş ışıkta adamın nasıl çalışabildiğini bir kez daha merak ederken onun işaret ettiği koltuğa yöneldi. Severus da onun karşısına otururken acelesi olduğu sakin sesinden anlaşılmıyor konuştu:
-Bu akşam Lord’la konuşmaya gidiyorum.
Draco gözlerini kısarak onun yüzünden bir anlam çıkarmaya çalışırken ve elbette bunu başaramazken sordu:
-Onunla ne konuşacaksın?
-Eğitimine kısa bir süre ara verilmesi gerektiğini düşündüğümü, gerekçem Dumbledore’un ilgisini çekmiş olman.
Delikanlı başını eğerken karşısındaki adam onun kararsız yüzünü şöyle bir süzdü:
-Ne yapacağına karar verdin mi, Draco?
Sorunun muhatabı başını tekrar kaldırırken dikleşerek geriye yaslandı:
-Ne yapacağımı doğru düzgün düşünebilmiş değilim. Yıllar boyunca kendimi bir Ölüm Yiyen olmaya o kadar hazırlamış ve gözlerimi görmek istemediklerime karşı öyle bir kapatmışım ki bu savaşın tarafları hakkında bile düşünmedim.
Severus tek elini çenesine götürürken delikanlıyı ilgiyle süzdü:
-Belki de ben sana daha fazla yardımcı olabilirim.
Draco kaşlarını çatarken adam sözüne başlamıştı bile:
-Mücadelelerde iki taraf vardır, Draco. Saldırıyı başlatan ve onu engellemeye çalışan… Herkes kendince haklı olduğunu düşünse de herkesin artı ve eksileri vardır. Bazılarının gözü kördür, bir düşünceye öyle çılgınca bir tutkuyla saplanıp kalırlar ki bu gerçeğin dışındaki her şey ve herkes yok olmalıdır, zannederler. Diğeri ise saldıranı engellemeye çalışırken zamanla karşıyı daha sert damgalamaya başlar, o kalabalığın arasında farklı düşünenlerin olduğunu zor kabul eder.
“Ölüm Yiyenler” ve “Zümrüdüanka Yoldaşlığı” diye geçirdi içinden Draco.
-Mücadelelerde iki lider vardır. Saldırıyı başlatan ve kaderi onu durdurmakla mühürlenmiş olan…
Cevap bu defa da basitti: “ Lord Voldemort” ve “Harry Potter”.
-İki liderin de yolunu çizen yardımcıları vardır. Planların arkasındaki gizli güçler, kimi zaman bilgi toplayan kimi zaman da seçilmiş olanı o güne hazırlayan…
Draco derin bir nefes alırken isimler beyninde döndü: “Severus Snape” ve “Albus Dumbledore”.
-Bu liderlerin sadık yandaşları vardır. Kimi çeşitli vaatlerle bağlanırlar önderlerine kimi de saf bir sevgiyle ve dostlukla.
Bu defaki seçenekler çok olsa da genç adamın en üst sıralardan dört kişiyi seçmesi zor olmadı: “Lucius Malfoy& Bellatrix Lestrange” ve “Hermione Granger&Ronald Weasley”.
-Ne olursa olsun bu dönemde yaşayanlar iki tarafa bölünür Draco. İyi ve kötü, haklı ve haksız… Hayatta kalmak isteyen bir gruba tutunmak zorundadır. Ortada kalanlar ya beceriksizdir ya da aksine çok yeteneklidir. Bir işe yaramayanların hayatı değerli değildir, zaten çok yaşayamazlar, en ufak hatalarını bile düzeltmekten aciz ölüp giderler. Önemli olanın kendi başının çaresine bakabilmek olduğunu düşünürsek iki gruba da ait olamayanlar tüm güçlerini en iyi şekilde kullanmalılardır. Çünkü, onların hatalarını düzeltecek dostları olmaz ya da kendisini koruyacak arkadaşları. Olsa bile bu geçicidir.
Draco, Severus’un sert yüz hatlarını ve en az onlar kadar sert ama gerçek sözlerini dinlerken başını yavaşça salladı. Diğeri ise siyah gözlerini dikkatle karşısındaki grilere dikerek devam etti:
-Arada kalanların zayıf olmak gibi bir seçeneği yoktur. Her zaman güçlü, sert ve kararlı olmalıdır. Kendisinden başka kimseye güvenmemelidir. Zaten arada olduğu sürece güven hissini hiçbir zaman yaşayamayacaktır. Anlıyorsun, değil mi?
Delikanlı hipnotize edilmiş gibi ona bakarken Severus Snape istediği noktaya geldiğini görerek konuşmanın bittiğini haber verircesine sustu. Draco düşünmeye devam ettiği anlaşılan bir ifadeyle yavaş bir teşekkür mırıldanarak ayağa kalktı. Kapıya ilerlerken biraz temiz havaya ihtiyacı olduğunu düşündü, bu sırada bronz kapı tokmağına uzattığı eli Severus’un tekrar konuşmasıyla olduğu yerde kaldı. Genç adam vücudunu yarım açıyla onun tarafına çevirirken iksir ustasının sesi kesinlik doluydu:
-Bunu asla unutma, ortada kalanlar, araftadır Draco. Cennet ya da cehennem… Aslında ait oldukları yeri bulamazlarsa sonsuza kadar lanetlenirler.
Genç adam sarışın başını bir kez daha eğdikten sonra dikleşerek odadan çıktı. Derin bir nefes alarak bu defa da sınıfın çıkışına yürürken elini yumruk yaptığını fark etti. Koridora çıktığında elini daha da fazla sıkarak insanüstü bir hızla ilerledi. Salona çıkan merdivenlere geldiğinde bir an durdu, ani bir kararla basamağa çökerken bembeyaz olmuş elini açtı.


-Nasıl gidiyor yorumlamanız?
İkisi de irkilerek ona bakarken Aida gülümseyerek Pansy ve Harry’i izliyordu. Delikanlı yutkunarak söyleyecek bir şey bulmaya çalışırken genç kız kararlı ama soğuk bir sesle konuştu:
-Potter’ın rüyası bir Quidditch maçıydı ve biz de imgeleri incelediğimizde onun görünmeyen tehlikelere karşı daha dikkatli olması gerektiği sonucunu çıkardık.
Genç kadın başını takdirle sallarken yanıtladı:
-Çok güzel, o zaman şimdi Bayan Parkinson’ın rüyasına geçebilirsiniz, değil mi Bay Potter?
Şaşkınlıkla Pansy’i izleyen Harry onu onaylarken kadın yan taraftaki gruba geçti. Genç kız yeşil gözleri kocaman açılmış delikanlıya kaşlarını kaldırarak bakarken Harry kitabını tekrar eline aldı:
-İnanılmazsın, Parkinson.


Draco avucunun içine bakarken kafası oldukça karışıktı. Parmağıyla avucundaki çizgiyi bilinçsizce takip ederken gelecekte kendisini nelerin beklediğini düşünüyordu. Birisi belki de hayatında ilk defa onunla bu kadar gerçekçi bir şekilde konuşmuştu. Hiç kimseyi yüceltmeden, övmeden, sözcüklerle gözünü boyamadan… Aptal mutluluk senaryoları yaratmadan sunduğu gerçekliğin çıplaklığı şu an için canını yaksa da belki de gitmesi gereken yol için bunları bilmeliydi. Draco Malfoy, ilk defa bundan sonra yürüyeceği yolda yeteneklerine gereksiz bir güven duymaması gerektiğini ve dalga geçemeyeceği şeyler olduğunu fark etmişti. Severus Snape her zaman olduğu gibi sonuna kadar haklıydı, o henüz tarafını seçmemişti ve şimdi “arafında” kendisinden başka güvenebileceği kimse yoktu.

masalcı
Admin

Mesaj Sayısı : 241
Kayıt tarihi : 25/08/08
Yaş : 33

http://bizimhikayelerimiz.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz