Bizim Hikayelerimiz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

On Üçüncü Bölüm

Aşağa gitmek

On Üçüncü Bölüm Empty On Üçüncü Bölüm

Mesaj tarafından masalcı 29th Ocak 2011, 18:52

Notlar

1) ”On üç” sayısının uğursuzluk getirdiğine inanılır ya bakalım bu bölüm bu tezi doğrulayacak mı, yoksa alnımızın akıyla çıkacak mıyız, meraktayım =)


2) Zeynep bir aralar yeni Hermione bulursan haber ver demiştin, Mary Elizabeth Winstead var, belki o olabilir. Ya ama o da büyük duruyor, ay bulamadım şöyle gönlüme göre bir Hermione =)


3) Boldla yazılan cümleler alıntıdır efendim. İlk alıntının sahibini bulamadım. Ama ikinci cümle “Ratatouille” filminden, üçüncü de “Nietzsche”ye ait.



13

Muse-Bliss






Hayatta seçim yapmanız gereken anlar vardır. Gerçek ve yalan arasında… Bunun için iki seçeneği de değerlendirmeniz gerekir. Size en az zarar verecek olan hangisidir? Yine de şunu hiç unutmamak gerekir: “Hayatta hiçbir gerçek bir yalan kadar zarar veremez.”

-Senin rüyan neydi, Parkinson?
Genç kız on dakikalık sessizliğin ardından gene konuşan delikanlıya baktı. Onun yüzündeki masum anlam ona “dün gece”yi hatırlatırken yeşil gözlerini hafifçe kısarak konuştu:
-Hatırlamıyorum , Potter.
Harry onun dalga dalga omuzlarına dökülen saçlarını izlerken mırıldandı:
-Yalan söylediğini herkes anlar.
Pansy sırıtmamak için kendini zor tutarken cevapladı:
-Bunu da bana sen söylüyorsun, Bay Doğrucu?
Harry sırıtarak elini kalbinin üzerine götürdü:
-Kalbimi kırıyorsun Parkinson, ne zaman yalan söyledim?
Pansy bir şey demeden ona bakarken başını iki yana sallayarak sessizce fısıldadı:
-Oysa ben kafanı kırabilmeyi ne kadar çok isterdim.
Harry duyamayarak ona bakarken genç kız boş vermesini belirterek başını iki yana salladı. Bunun üzerine delikanlı gözlerini devirerek kitaba geri dönerken Pansy iç çekerek onu izlemeye devam etti. Bu loş ışıkta bile parlayan zümrüt yeşili gözler ve lanetli bir izi taşıyan alnına dökülen siyah saçlarıyla o pek kabul etmek istemese de oldukça çekiciydi. Genç kız yakalanmamak için bakışlarını ondan çekerek kitabın kapağına odaklandı ama yazılanları anlamıyordu bile, aklı şimdi başka yerdeydi belki de rüyasında. Pansy bir kez daha iç çekerken ona rüyayı anlattığını düşündü. Acaba ne olurdu? Eh, ona karşı bu kadar saldırgan davranırken muhtemelen dalga geçtiğini düşünürdü. Genç kız bu olasılığın imkansızlığını aklından geçirdi, ölüyor olsa bile ona bunu anlatacak cesareti bulamazdı.


Bazen üzerinde uzun uzun düşünürsünüz. Hangi yolu seçeceğinizi ve bu uğurda neleri göze alabileceğinizi… Kazanmak için ne kadar ileri gidebilirsiniz ki ? Eski bir sözün de dediği gibi : “Herkes yapabilir, ancak sadece bazıları cesaret edebilir.”

Draco oturduğu basamaktan doğrularak kalkarken derin bir nefes aldı. Düşünmesi gerekenlerin ağırlığı altında eziliyormuş gibi hissediyordu. Keşke birisi çıkıp onu bu dünyadan çekip alabilseydi. Delikanlı gözlerini kapatarak bu fikrin verdiği rahatlığı hissederken yaklaşan öğrencilerin sesini duydu. Geriye dönerek merdivenleri çıkmaya devam ederken aklı hala bu fikirdeydi, yine de yerine oturmayan bir şey vardı sanki. O başkasının kendisini kurtarmasını oturup izleyecek yapıda biri değildi. Her ne yaşayacak olursa olsun içine çekildiği her türlü bataklıktan çıkabilmeliydi. Genç adam o an içine cesaretin dolduğunu hissederken kendi kendine bir söz verdi, o en iyisi olacaktı.

Her zaman kesin bir doğru yoktur, çelişkiye düşersiniz. Kendine karşı açık olmakla kendini kandırmak arasında… İkinciyi yapabilmek için hain olmak gerekir. Çünkü, kendini kandırmak en büyük ihanettir.

Hermione, yanında yürüyen arkadaşlarının hararetle tartıştığı maçı şöyle bir dinleyerek salona geldiklerini fark ederken saçını düzeltti. Harry Ron’a sessiz bir işaret yaptığında ikisi de susarlarken delikanlı uzanarak genç kızı kendine çekti. Hermione ani hareketle şaşırırken Harry konuştu:
-Önceden bizi dinliyormuş gibi yapardın bari. Bir sorunun mu var?
Genç kız yutkunurken mırıldandı:
-Yok.
Delikanlı tek kaşını kaldırarak ona bakarken Hermione gözlerini kocaman açarak bir şey yok dermişçesine baktı. Harry girdikleri salondaki kalabalığa aldırmadan onu kendine daha da sıkı çekerken saçlarını şöyle bir karıştırdı.
-Harry!
Genç kızın sitem dolu sesine rağmen durmazken gözleri yukarıdaki gri bulutları taşıyan gökyüzünde konuştu:
-Bana yalan söyleme çaban gözlerimi yaşartsa da işe yaramadığını söylemeliyim.
-Sen de bir işe yaramıyorsun Potter, biz bunu yüzüne vuruyor muyuz?
Hermione omzundaki kolun bir an durakladığını ve daha sonra onu serbest bıraktığını fark ederek saçını düzeltmeye çalışarken sesin sahibine döndü.

Pansy koluna girdiği Blaise’e dönerek sordu:
-Yanılıyor muyum?
-Hey, laflarına dikkat et Parkinson.
Delikanlı hararetle söylenen Ron’a cevap vermek yerine sırıtırken Harry öfkeyle konuştu:
-Minik ejderhan yanında olmadığında bana mı sarıyorsun, Parkinson?
Genç kız bir şey demeden zehirli bir gülümsemeyle dururken Hermione iç çekerek delikanlıyı kolundan çekerek Gryfindor masasına yöneltti. Tek eliyle de Ron’u göğsünden çekerken Pansy saçlarını tek omzuna atarak seslendi:
-İşte böyle. Kız arkadaşını dinle ve uslu bir aslan ol, Potter.


-İşte böyle. Kız arkadaşını dinle ve uslu bir aslan ol, Potter.
Draco salona girdiğinde bu cümleyi duyarak olduğu yerde durdu. Potter ve Weasley’i sürükleyen genç kızı gördüğünde “kız arkadaş”ın kim olduğunu anlayarak derin bir nefes aldı. Anlaşılan Pansy sataşma görevini memnuniyetle devralmıştı. Başını iki yana sallayarak Blaise ve Pansy’nin yanına ilerledi, geldiğinde genç kızı belinden yönlendirerek aralarına eğildi:
-Yerimize geçsek iyi olacak.
Genç kız ani temasla irkilse de kendini toplayarak yoluna devam ederken delikanlı derin bir nefes daha aldı.

Hermione hızla yerine geçerek otururken salona gelmiş olan Malfoy’u gördü. Onun Parkinson’la bir şeyler konuştuğunu görürken gözlerini kısarak onlara baktı. Delikanlı daha sonra eliyle genç kızı belinden yönlendirirken Hermione yerinde bilinçsizce dikleşti. Bu sırada Malfoy da bakışlarını ona çevirirken genç kız yutkundu. Delikanlının gülümsediğine neredeyse yemin edebilecekken masaya oturan Ron ve Harry’le toparlandı. Harry siyah saçlarını hayal kırıklığı ve ateşi yeni sönen bir öfkeyle karıştırırken söylendi:
-Tanrı aşkına, Hermione. Böyle durumlarda bize tavır yapma.
Genç kız yan gözle ilerideki masaya göz attıktan sonra iç çekerek ona baktı:
-Siz de artık her laf söyleyene bu kadar karşılık vermeseniz.
-Ama çok ağır konuşuyorlar, Hermione.
Hermione konuşan Ron’a bakarken omuz silkti:
-Tamam ben de biliyorum ama siz bu kadar öfkelendikçe onların amacına hizmet ediyorsunuz, bilmiyor musunuz? Resmen onlara malzeme oluyoruz ve ben artık ne zaman olay çıkacak diye tedirgin olmaktan bıktım.
Harry de derin bir nefes verirken hafifçe öne eğildi:
-Biliyorum ama kendime hakim olamıyorum işte, ne yapayım?
Hermione ciddi bir ifadeyle ona baktı:
-Olmaya çalışmalısın Harry, belki de duygularını kontrol edebilmek için biraz daha uğraşmalısın.
Delikanlı bir şey demeden oflarken genç kız bu defa Ron’a döndü:
-Ve sen… Bize saldırdıklarında karşılık vermene gerek yok. İkiniz de çocuk gibisiniz, üçümüzden birine bir şey desinler ikiniz birden atlıyorsunuz.
-E ama öbür türlü “üçlü” olmanın bir faydası olmazdı.
Genç kız masum bir ifadeyle bunu söyleyen delikanlıya bakarken kendini gülmemek için zor tuttu:
-Yine de bu her seferinde bir tartışmaya girmeniz gerektiği anlamına gelmiyor.
Harry bunun imkansızlığını vurgulayan gözlerle ona bakarken Hermione kitabını önüne çekti, onlara laf anlatacağına artık ezberlediği kitapların üstünden bir kez daha geçmek daha mantıklı olacaktı. Yine de başını bir kez daha kaldırarak ileri baktı. Malfoy’un bakışlarının hala üzerinde olduğunu görürken tedirgince dudaklarını ısırdı, bu çocuk ne yapıyordu böyle?


Ölümsüzlük… Dünyanın kurulduğu günden beri insanoğlunun hayallerini süsleyen rüya. Kimse itiraf etmese de herkes ister ölümsüzlüğü. Kimi kitap yazar bunun için, her okunduğunda adı bir kez daha anılacaktır. Kimi çocuk sahibi olmak ister, nesiller boyu hatırlanacaktır. Kimi tarihe yazdırır adını, asla unutulmayan bir kahramandır. Kimi de vardır ki bu uğurda her şeyini verir, zamanla hastalıklı düşüncelere saplanır. Ünlü bir düşünürün de söylediği gibi: “İnsanoğlu da ağaca benzer, ne denli yükseğe ve ışığa çıkmak isterse, o denli kök salar yere,aşağılara, karanlığa, deliliğe ve kötülüğe.”

Tahta benzeyen koltuğuna oturmuş adam yılansı gözlerini biraz daha kısarak odayı taradı. İçeridekiler korku dolu bir sessizlikle ona bakmaya cesaret bile edemezken loş odanın kapısı tok bir sesle açıldı. Lord içeri giren sadık Ölüm Yiyeninin başını kaldırmadan ama yine de güçlü adımlarla kendisine ilerlediğini görürken dudakları hastalıklı bir gülümsemeyle kıvrıldı. Tüm Ölüm Yiyenler bu adam gibi olabilselerdi işi hiç kuşkusuz çok daha rahat olacaktı. Bahsi geçen Severus Snape dizlerini hafifçe kırarak selam verdikten sonra sakin bir sesle konuştu:
-Lordum.
Voldemort başıyla kapıyı işaret ederken konuştu:
-Herkes dışarı.
İçeridekiler kıskanç bakışlarla yeni gelen adamı süzerlerken o hiç umursamadan gözlerini yerdeki taşlara dikmiş, sessizce duruyordu. Oda hızla boşalırken tiz ses bir kez daha duyuldu:
-Dinliyorum, Severus.
Adam talimatla başını yavaşça kaldırarak karşısındakine baktı. Kırmızı gözler ne söylediği anlaşılmayan siyah gözlere odaklanırken Severus yutkundu. Zihninin kapılarını bir kez daha hayatı için ustalıkla kapatırken Lord gördüklerinden memnun bir şekilde konuştu:
-Şimdi, anlat.
-Efendim, Draco Malfoy’un eğitimine bir süre ara vermemiz gerekecek.
Voldemort uzun kemikli parmaklarını çenesine götürürken cevap vermeden bekledi. Severus onun konuşmasını beklerken yapacağı en ufak hatanın hayatına mal olacağının bilincinde adamın zihninde bir kez daha dolaşmasına izin verdi. Birkaç dakika sonra kırmızı gözler siyahlardan çekilirken Lord Voldemort biraz daha dikleşerek geri yaslandı. Severus onun neredeyse beyaz ışıltılar saçan açık ten rengine bakmakta zorlanırken diğeri konuştu:
-Demek Dumbledore şüpheleniyor.
İksir ustası onun ses tonundan bir yanıt beklemediğini çok net anlarken Lord devam etti:
-Draco Malfoy benim için değerli bir Ölüm Yiyen adayı, Severus.
-Elbette Lordum.
-Onun eğitimiyle senin yakından ilgilenmeni istiyorum. Gerekli ayarlamaları yap o zaman. Şimdi gidebilirsin.
Severus doğrulurken başını itaatle öne eğmişti.


-Severus!
Adam hole ulaştığında merdivenlerden seslenen kadına bakmak için yavaşça geri döndü. Bella tehlikeli parıltılar taşıyan gözlerle kendisine ilerlediğinde öfkesini kontrol etmeye çalışarak konuştu:
-Draco’nun olayını Lordumdan daha fazla saklamak istemiyorum Severus.
Adam ifadesi bir yüzle ona bakarken kadın asasını sıkıntıyla elinde çevirdi, Severus incelemesini bitirmiş ve onun bu sıkıntılı halinden son derece memnun, alayla yanıtladı:
-Yeminini bozup kendini öldürtmek istiyorsan hiç durma, Bella.
-Beni bağlayan tek şey bu zaten, yoksa hiçbir şey saklayamam ondan.
Severus Lordundan bahsederken bile sesi garip bir huşuyla titreyen kadının asil çizgiler taşıyan yüzüne baktı. Bu kadın gerekirse ailesindeki herkesi ateşe atar yine de Lorduna ihanet edemezdi.
-Ama bunu saklamak zorunda olduğunu biliyorsun. Eğer ölürsen Lordumuza nasıl hizmet edeceksin?
Kadının gözleri öfkeyle kısılırken Severus onun hiçbir şey yapamayacağın bilincinde hızlı bir selamın ardından yoluna devam etti.


Draco yemek boyunca ara sıra izlediği kızdan bakışlarını son kez çekerken peçeteyi tabağın yanına bırakarak ayağa kalktı. Cebindeki taşı çıkarıp orijinal haline döndürdükten sonra Pansy ve Blaise’e bakarak konuştu:
-Şunları Madam Pince’e bıraksam iyi olacak.
İkisi de onaylayarak ona bakarken başı dik, sıradan çıktı. Hızlı adımlarla çıkışa yönelirken Gryfinor masasında kaçamak bakışlarla bu defa kendisini izleyen bir çift gözün farkında değildi.


Yasak elma… Yüzyıllardır tartışılan nesne. Onu bu kadar çekici kılan nedir? Kokusu, tadı, ulaşılmazlığı, belki de ulaşılmaması gerektiğinin bilinmesi. Peki ya günaha çağırması… Parlak kırmızı rengiyle ona dokunanı zehirleyeceğini haykırsa da bir kez daha elde etmek istemez misiniz?

Genç adam notları teslim etmiş, salona dönmeden birkaç dakika daha yalnız kalmak için bahçeye doğru yürüyordu. Bahçeye açılan koridora girmeden sola dönerken sabahki kalabalığın ardından şimdi bomboş görünen dersliklerle dolu koridorda ilerledi. Taş koridorda yankılanan ayak seslerine karışan farklı bir kumaş hışırtısı duyarken bir an durarak geri döndü. Elini asasına uzatarak tetikte çevreyi tararken farklı bir şey göremedi. Yanlış duyduğunu sanarak içinden yükselen itirazı bastırırken daha hızlı yürümeye başladı. Köşedeki sınıfın kapısına ulaştığında o tarafa arkasını vererek bir kez daha baktı, taşın üzerinde titreyen meşalelerin alevleri dışında bir hareket göremezken açılan kapının gıcırtısıyla irkilerek geri döndü.

Kapıdan içeri çekilerek duvara yaslanırken kendisine bakan genç kızı gördüğünde gözleri büyüdü. Şokla ağzını açar ancak bir şey diyemezken gözlerini kapattı, birkaç saniye sonra tekrar açarken sordu:
-Ne yaptığını sanıyorsun?
Hermione’nin gözleri delikanlının yüzünde gezinirken yanıtladı:
-İşlerimi yarım bırakmayı sevmiyorum.
Draco duyduklarını tam olarak algılayamazken titreyen bir sesle sordu:
-İş derken?
-Bugün koridordaki konuşmamız, maalesef bölünmüştü.
Delikanlı ohlayarak derin bir nefes verirken Hermione dikkatle ona baktı:
-Sen ne sanmıştın?
Kahverengi gözlerini kısarak ona bakarken birkaç saniye sonra gülümseyerek mırıldandı:
-Siz, erkekler…
Draco, genç kızın yakalarını tutan ellerine bakarken sordu:
-Biz erkekler hakkında çok mu bilgi sahibisin, Granger?
-Neden, kıskanıyor musun, Malfoy?
Delikanlı cevap vermeden ona bakarken genç kız zaferle gülümsedi. Ancak, hiç beklemediği bir anda ters çevrilerek bu defa duvara dayanan kendisi olurken zafer gülüşünün sırası Draco’ya geçti.
-Yemeğine ya da içeceğine bir şey katılmadığına emin misin?
-Dediğim gibi yarım kalan bir konuşmamız vardı.
-Beni duvarlara çarpacak kadar önemli ne konuşmuş olabiliriz?
Genç kız başını ona yaklaştırırken sordu:
-Ne yapıyoruz biz?
Draco gözlerini kısarak ona bakarken Hermione yüzünde narin bir gülümseme konuştu:
-Birbirimizi izliyoruz, herkesten gizli konuşuyoruz. Sen ölümüne kadar inkar edecek olsan da ne düşündüğünü bana anlatıyorsun. Şimdi de birbirimize yaslanmış boş bir sınıfta duruyoruz. Biz ne yapıyoruz, Malfoy?

Harry yanında Ron’la girişe yürürken sordu:
-Ben Profesör’ün yanına gitmeden Hermione’ye bakmak için kütüphaneye uğrasak mı?
Ron kızıl saçlarını sıkıntıyla karıştırırken mırıldandı:
-Bu akşam gitmeyelim abi, hazır bizi de sürüklemedi, bu fırsatı kaçırmamak lazım.
Delikanlı sırıtarak ona bakarken önlerinde ilerleyen ilerleyen ikiliyi gördü. Yüzü asılırken Ron bir ona bir de öndekilere baktı:
-Parkinson bu aralar daha çok saldırıyor gibi.
Harry hımlayarak onu onaylarken delikanlı uzaklaşan genç kızı izledi:
-Böyle güzel bir kızın karşı tarafta olması ne yazık.
Delikanlı kaşlarını çatarak Ron’a bakarken öbürü ellerini öne uzatarak açıklama yaptı:
-Ne yani, yalan mı söylüyorum?
-Böyle konuştuğunu duymasın Hermione. Bu aralar bir şeyler oluyor sana ama göreceğiz.
Ron omuz silkerken delikanlı aniden aklına gelen bir fikirle ona döndü:
-Sen omuz silkiyorsun ama aynı şeyi Hermione Malfoy için falan söylese ne yapardın?
Delikanlının mavi gözleri büyük bir şokla açılırken konuştu:
-Merlin korusun, öyle bir şey olursa kalpten giderim herhalde.


Herkesin bir sırrı vardır. En yakınındakilere bile anlatamadığı… Onları incitmek istemediği için anlatmaz, verecekleri tepkiden çekinir, canlarını yakmak istemez. Belki de kendisi de inanamaz kalbinin en derininde sakladığına. Bundandır gerçeğe güvenememesi. Ama gün geçtikçe görecektir ki esiri olacaktır onun.

masalcı
Admin

Mesaj Sayısı : 241
Kayıt tarihi : 25/08/08
Yaş : 33

http://bizimhikayelerimiz.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz