Bizim Hikayelerimiz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

On Yedinci Bölüm

Aşağa gitmek

On Yedinci Bölüm Empty On Yedinci Bölüm

Mesaj tarafından masalcı 29th Ocak 2011, 18:57

17


Daniel Powter-Bad Day




Hiç düşündünüz mü, neden bazen irkiliriz aynada kendi yüzümüzü gördüğümüzde? İnsanın kendisine en tarafsız baktığı zaman aynada kendini izlediği andır. Kimse yoktur yanında, karşısında sadece bir ayna, aynada bir yabancı. Belki de hiç bu kadar yakından bakmamıştır kendisine, hiç düşünmemiştir aslında kim olduğunu. Tek başına kalıp aynaya baktığında şaşırması bu yüzdendir.

Kimi zaman bir korkak görür o aynada…

Draco ellerini saçlarından geçirdikten sonra gözleri aynadaki görüntüsüne takılırken irkilerek durdu. Yüzü hiç olmadığı kadar beyazdı sanki. Delikanlı bir adım geriye çekilerek kendini izlemeyi sürdürürken aklına akşam nerede olacağı geldiğinde yüzü istemsizce buruşturdu. Hayat adil değildi hem de hiç. Draco kendini babasından uzaklaştırmak için elinden geleni yaparken zaman su gibi akmış ve Noel tatili gelmişti bile. O ne tarafa gideceği konusunda hâlâ kararsızken bu akşam bineceği tren ne yazık ki tek yönlüydü.

Kimi zaman bir aşık…

Hermione saçlarını elleriyle düzelterek sol yanında toplarken gülümseyerek aynaya baktı. Yüzü son zamanlarda olduğu gibi gene büyük bir gülücükle aydınlanıyordu. Genç kız ışıl ışıl parlayan kahverengi gözlerine bakarken kimsenin bu değişikliğin sebebini nasıl olup da çözemediğini düşündü. Gerçi Ron bir şeylerden şüphelense de Draco aklının ucuna bile gelmemiş ve genç kız bu mutluluğunun sebebinin iksirden aldığı tam not olduğunu ilan ettiğinde delikanlının dikkati genç kızdan kafasına bir şey düştüğünü düşündüğü iksir profesörüne çevrilmişti. Hermione aynadaki görüntüsüne keyifle göz kırparken şansının gerçekten yaver gittiğini düşündü.

Kimi zaman bir şaşkın…

Harry havluyu mermerin üzerine bırakarak ellerini saçından geçirirken o gecenin üstünden kaç günün geçtiğini düşündü. Gözlerini kapatıp açtığında tahmini olarak bir ay olduğunu hesaplarken derin bir çekti. Hayatında yeterince karışık şey yokmuş gibi bir de Parkinson’la arasında tuhaf bir gerilim yaratmayı başarmıştı. O günden beri kendisinden tam anlamıyla kaçan genç kıza ne söyleyeceğini bilemezken Harry kendini bunun için tebrik etmeyi aklının köşesine yazmıştı bile, tabii bu “ aklı” bir gün kullanacak olursa.

Zamanı geldiğinde siz de yüzünüzü çevirin aynaya, orada kimi göreceksiniz?



-Tatile hazır mıyız?
Coşkulu kardeşinin aksine ruhsuz bir tavırla ona bakan Ron cevap vermeden suya uzanırken Hermione, Ginny’e dönerek gülümsedi:
-Bakma sen ona, Sonia’dan uzak kalacak diye bu surat.
Genç kız omuz silkerek gazetenin spor sayfasını açarken Hermione gözünü henüz dolmamış salonda gezdirdi. Draco’nun masada kendine dönük oturduğunu görürken gizli bir gülümseme yolladı ona, delikanlının başı öne eğilirken genç kız da onun dudaklarındaki tebessümü fark etti. Delikanlı daha sonra Blaise’le konuşmaya başlarken Hermione nasıl yaptığını hala anlamamış ama onun kendisini izlediğini biliyor, başını öğretmenlerin masasına çevirdi. Profesör Vektor’un kalktığını görürken peçetesini bırakarak fırladı:
-Ah, profesöre Aritmansi kitaplarıyla ilgili bir şey sormam lazım.



Draco göz ucuyla izlediği masadan kızın ayağa fırladığını gördükten sonra başını salonun ucuna çevirdi. Profesör Vektor’un çıktığını görürken Hermione’nin bahane bulma yeteneğine bir kez daha hayran olarak sırıtmamak için kendini zor tuttu. Kendisi de peçetesini masaya bırakarak ayağa kalkarken Blaise’e hemen döneceğini söyledi. Delikanlı onu şüpheyle süzse de bir şey demezken Draco hızlı adımlarla kapıya yürüdü.


Hermione sınıfın kapısı hızla açılırken gülümseyerek kapıya döndü, tahmininde yanılmazken elleri cebinde içeri giren Draco konuştu:
-Aritmansi hakkında kafası karışmış genç bir hanım arıyordum.
Genç kız kendini tutamayarak bir kahkaha atarken delikanlıya yaklaştı:
-Bulabilecek misin peki?
Draco onun neşeyle parlayan kahverengi gözlerine bakarken bir an durdu, onun yanındayken her türlü kötü olasılığın aklından uçup gidiyor olması hala ona garip bir büyü gibi gelirken eğilerek genç kızın yanağına minik bir öpücük bıraktı:
-Sanırım buldum.
Hermione yanağındaki sıcak dudakları hissettiğinde gülümserken bir adım geri gitti, elini delikanlının göğsüne yaslarken sordu:
-Şimdi tatil boyunca birbirimizi görmüyoruz, değil mi?
-Babam tarafından davetli değilsen sanmıyorum.
Genç kız sahte bir üzüntüyle konuştu:
-Yoğun programım sebebiyle bu tatilde ailene eşlik edemiyorum, çok üzgünüm.
Draco genç kızın kollarını boynuna dolarken başını iki yana salladı:
-Ah, eminim üzgünsündür.
Daha sonra eğilerek genç kızın dudaklarına minik bir öpücük daha bırakarak başını kaldırdı:
-Gideceğin yerde sana bunu verebilecek kimse yok.
Hermione gözlerini onunkilere çevirirken mırıldandı:
-Seni özlemek bile güzel olacak.
Delikanlı tek cümlenin içerdiği binlerce anlamı kalbinde hissederek diyecek bir şey bulamazken genç kızı kendine çekerek sımsıkı sarıldı. Onu yeniden görecek olmanın düşüncesi, onu bu süre boyunca ayakta tutacak tek şey olacaktı.


Tear For Fears-Shout


Bir Hafta Sonra


Sert esen rüzgarın etkisiyle birbirine çarpan kuru dalların sesi sokağı doldururken cüppesinin yakasını yukarı kaldırmış adam elinde asası ilerliyordu. Meydana ulaştığında yeni doğan güneşin parlak ışıklarının etkisiyle gözlerini kıstı. Sabahın bu erken saatinde ürkütücü bir sessizliğe bürünmüş kasabadan geriye kalan taş yığınlarını izlerken yüzü öfkeyle kasıldı. Remus Lupin, uzun zamandır yaşadığı bu ani öfke ataklarını nasıl kontrol edeceğini artık çok iyi öğrenmiş halde derin bir nefes aldı. Gözlerini ileride dolaşan Yoldaşlık üyelerine çevirirken herkesin bıkkın bir ifadeyle etrafı incelediğini gördü. Asasız elini cebine koyarken dün geceki dehşetin izleri arasında ilerleyerek diğerlerinin yanına ulaştı. O yanına geldiğinde Shacklebolt çevreyi işaret ederek konuştu:
-Sağ kalana rastlamadık.
Lupin başını sessizce sallarken siyahi adam devam etti:
-Bu hafta üçüncü saldırı. Başa çıkmak gittikçe zorlaşıyor. Dumbledore ne yapacak dersin?
Yıllarca yaşadığı zorlu hayatın izlerini yüzünde taşımayı hâlâ başaran adam konuşmayarak belki de en doğru cevabı verirken güneş sonunda doğmuş, sonsuz azametiyle meydanı tamamen aydınlatıyordu.


Draco önünde durduğu pencereden geri çekilirken odanın içinde sinirle yürüdü. Patlamalar ve çığlıklar kulaklarına dolmaya devam ederken ellerini hırsla sıktı. O anda kapı açılarak Lucius içeri girerken öfkeyle ona ilerledi:
-Sana buraya gelmek istemediğimi söylemiştim.
Adam onu dinlemediğini belirten soğuk ifadesini bozmadan cama ilerledi. Bastonuna dayanarak konuştuğunda sesi her zamanki gibi kibirliydi:
-Bir süre bu şekilde gözlem yaparak devam edeceksin. Yaz tatili için döndüğünde daha çok vaktimiz olacak.
Delikanlı içinde yükselen öfkenin büyüklüğüne şaşırırken konuştu:
-Beni dinlemiyor musun?
Lucius anlık bir ilgiyle dönerek ona baktı, sessiz geçen bir dakikada çakacak en ufak kıvılcımın yaratacağı patlamayı hisseden Draco da babasına uyarak bekledi. Sonunda Lucius ani bir dönüşle kapıya yönelerek dışarı çıktı:
-Yaxley, Draco’yu da alıp malikaneye dönün.


Hermione pencerenin önünde durmuş, bahçede kartopu oynayan arkadaşlarını izlerken gülümsedi. Fred ve George nasıl başardılarsa gene Ron’u gafil avlamışlardı. O kadar uzaklıktan bile kartoplarının etkisiyle kızaran yüzü fark edebilirken Harry ve Ginny’nin keyifli kahkahaları kulağına ulaştı. Genç kız tül perdeyi bırakarak koltuğuna dönerken zamanın nasıl da çabuk geçtiğini düşündü. Noel tatili de bitiyordu işte, Hermione elini kitaba uzatırken dönüşü sabırsızlıkla beklediğini fark etti. Kalbi her zamankinden farklı çarparken son günlerdeki heyecanının Fred’in tabiriyle “kütüphanesiyle buluşacak olması”ndan kaynaklanmadığını çok iyi biliyordu. Bacaklarını toplayarak koltuğa iyice yerleştiğinde kitabın kapağını keyifle açtı, yeni hikayeler her zaman için heyecan vericiydi.


Kar kokusunu içine çeken delikanlı eğilerek soğuk ama garip şekilde rahatlatıcı kara dokunurken koluna gelen kartopuyla irkildi. Bahçenin ayak basılmamış kısmına doğru hızlı bir koşu tuttururken gözlerinin sulanmasıyla durdu, kolları da aynı anda uyuşmaya başlarken gücünün azaldığını hissederek dizlerinin üzerine çöktü. Başına saplanan ağrının acısıyla haykırmamak için dudaklarını ısırırken iki büklüm oldu. Ellerini öne uzatarak başını iki yana sallarken önündeki beyazlık bir an sonra simsiyah olmuştu.


Karanlık odayı aydınlatan şöminedeki odunlar tekdüze çıtırtılarla yanarken ileri geri yürüyordu. İçinde yükselen zafer duygusuyla uzun parmaklı ellerini ovuşturdu. Köşeye kıvrılmış her zaman bir sonraki avı için aç gözlerle bekleyen yılana bakarak tiz sesle konuştu:
-Şimdiye kadar hiçbir engelle karşılaşmadık, Nagini.
Yılan tıslayarak onun hastalıklı neşesine katılırken kapının çalındığını duydu. Onaylamanın ardından içeri giren müridi yerlere kadar eğilerek selam verirken içindeki güç duygusunun yükseldiğini hissetti. Başladığı yeri düşündüğünde yüzü bir anlığına kasılsa da şimdi ulaşmış olduğu yer eskinin izlerini siliyordu. Başkalarının bakımına muhtaç, çoğu kimsenin acımayla baktığı bir yetim değildi artık. Kimsenin merhametine ihtiyacı yoktu. Gerektiği zaman bu insiyatifi kullanacak olan bizzat kendisiydi. O Karanlık Lord’du.



Hermione bahçeden gelen bağırışlar artarken başını kitaptan kaldırdı, doğrularak saçlarını kulaklarının ardına attı ve dikkatle dinlerken telaşlı sesleri duydu. Genç kız Ginny’nin korkuyla “Harry!” diye bağırdığını duyduğunda ne yaptığını düşünmeden fırlamıştı bile.


-Ne istiyorsun, Carrow?
Tehlikeli tınılar taşıyan sesi duyan hizmetkârı bakışlarını saygıyla Lord’una kaldırırken konuştu:
-Emriniz, görev alacak herkese iletildi Lord’um. Adres bilgileri de son şekliyle temin edildi, iki saate kadar tüm evler basılacak.
Kopacak fırtınayı ve olacakları düşününce ince ağzı çirkin bir gülümsemeyle kıvrılırken ellerini kavuşturdu, bu rüzgarın devireceği ağaçları izlemek onun için çok zevkli olacaktı.





Pansy dalgınca oynadığı kolyesinden elini çekerken ayağa kalktı. Odasının içinde ileri geri yürürken sabahtan beri hissettiği huzursuzluğun nedenini bulmaya çalıştı. Bir şeyler yapması gerektiğini hissediyordu, içindeki bir ses tehlikenin çok yaklaştığını fısıldıyordu ama genç kız kimseye bir şey söyleyemeyecek kadar çaresizken iç çekti. Başını sol tarafa çevirdiğinde gümüş işlemeli aynadaki yansımasını gördü. Gözlerinin içindeki ışık sönmüştü sanki, Pansy kendini daha savaş başlamadan yenilmiş gibi hissediyordu. Kalbi garip bir hisle acırken titreyen bacaklarla koltuğa oturdu, bir şeyler çok gidiyordu.

masalcı
Admin

Mesaj Sayısı : 241
Kayıt tarihi : 25/08/08
Yaş : 33

http://bizimhikayelerimiz.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz