Bizim Hikayelerimiz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

On Dokuzuncu Bölüm

Aşağa gitmek

On Dokuzuncu Bölüm Empty On Dokuzuncu Bölüm

Mesaj tarafından masalcı 29th Ocak 2011, 18:59

Aslında daha uzun bir bölüm planlamıştım ama yazarken tamamen rastlantısal olarak tanık olduğum bir olaydan dolayı, devam edemedim, toplayamadım aklımı, beni affedersiniz ama siz =)

Duyurular

1) Artık başlığımız var, eveeet =)

2) Artık formspring hesabım da var, aklınıza takılanları sorun efendim =) İmzamdaki "sorular buradan"ı tıklarsınız sayfama ulaşırsınız.

3) Bir-iki kişi, hikayelerine göz gezdirmemi istemişti ama özel mesajlarımı düzenli olarak sildiğim için bulamadım eski kayıtları, not alırdım bir kağıda, kaybettim onu da. Bir kez daha söyleseniz sevinirim.




19



Sadece Güneş


Yann Tiersen- La Valse D’amelie( Piano Version)




Çoğunlukla kaderimize ondan kaçtığımız yolda yakalanırız.
Jean de La Fontaine


Yeni günün habercisi güneş, bulutsuz ve pırıl pırıl gökyüzünde yükselirken ev cini bakışlarını pencereden çevirdi, birkaç dakikalık istirahat için kendi kendine vereceği cezaları tasarlarken bir yandan da koyu yeşil ipek halılarla kaplanmış koridorda yürümeye devam etti. Bej rengi duvarlarda sergilenen, gösterişli çerçeveler içinde resmedilmiş portrelere bakmamaya özen göstererek yürüdüğü bu koridorun sonuna geldiğinde durdu. Parmak uçlarında yükselerek gümüş kapı tokmağını çevirirken olabildiğince sessiz içeri girdi. Nefes almaktan korkarcasına girdiği bu odada duyulan tek ses, genç efendisinin düzenli nefes alışverişleriydi. Yeşil cin, genç efendinin dönüşünün üzerinden bir hafta geçtiğini hesaplarken geniş camları kaplayan perdelere ilerledi. İnce tülü nazikçe örten kadife güneşliği iki yandan dikkatlice köşelere çektiğinde oda sabah güneşiyle dolarken aklı , geçen senelerden farklı olarak, her sabah ilk iş olarak kendisinden odasını aydınlatmasını isteyen efendisinin bu ani değişimindeydi.


-Kalkma vakti!
Harry odanın içinden gelen enerjik sesle suratını buruştururken sola dönerek yastığını yüzüne kapadı. Ancak, sesin sahibi bu gönülsüzlükten zerrece etkilenmemiş, dosdoğru yatağa giderek omzundan dürterken konuştu:
-Haydi, Harry. Bayan Weasley’e bugün bahçeyle ilgileneceğimize dair söz vermiştik.
Genç kız, cevap olarak bir homurdanma alırken yılmamaya kararlı hâlde pencerenin önüne yerleştirilmiş yatağa ilerledi. Odadaki curcunaya rağmen inatla uyumaya devam eden Ron’un kızıl saçlarla çevrelenmiş yüzünü izlerken elini beline koyarak en etkili uyandırma yöntemini düşündü:
-Tüh, Sonia’yı görmek için aşağıya inemeyeceğini söyleyeyim o zaman.
Hermione arkasını dönerek umursamaz bir halde odayı terk etmeye hazırlanırken Ron’un seslenmesiyle durdu:
-Ne?
Ron karşı tarafın bir şey demesine aldırmadan yataktan atlayarak hızla banyoya koşarken Hermione, kısık gözlerle kendisini izleyen Harry döndü. Delikanlı üstündeki nevresimi çekerek kalkarken konuştu:
-Resmen çocuğun hayaliyle oynadın Hermione, çok kötüsün.



Pansy, kapısının çalınmasıyla gözlerini aynadan çevirirken annesinin geldiğini gördü. Zorlukla gülümseyerek oturduğu puftan ayağa kalkarken kadın onu beğeniyle süzerek konuştu:
-Bu akşam Malfoylar’ın yemeğe geleceğini biliyorsun değil mi, hayatım?
İstemsizce yüzünü buruştururken yanıtladı:
-Anne, hâlâ bu saçma hayalin peşinden koşuyor olamazsınız.
Kadının yüzü düşerken ellerini kızının saçlarına doğru uzatarak konuştu:
-Lütfen, Pansy. En azından bizim için biraz daha deneyemez misin?
Genç kız içindeki öfkenin hızla yükseldiğini hissederken avuçlarını sıkarak derin nefesler aldı. Bir şeyler söyleyerek ailesinin saçma umutlarını tek hareketle yıkmak istiyordu ama annesinin elleri saçlarında gezinirken bunu yapmak öyle zordu ki sustu. Maskesi nefes almasını engelleyip artık ona boğmaya başlamış olsa da sustu, belki de ailesi için bu maskeyi sevmesi gerekiyordu.



Baskının haberini aldığından beri bir dakika bile soluk almak için durmamış adam, cisimlendiği yerde çabucak dengesini bulurken etrafına bakarak ne kadarlık yolu kaldığını hesapladı. Çok vakti olmadığını bir kez daha dehşetle fark ederken hızla önündeki tepeye tırmanmaya başladı. Uzun, soluk sarı renkli saçlar soğuk rüzgârla uçuşurken kuruyan boğazının artık batmaya başladığını fark etti ama bunu zerre kadar umursamazken yoluna devam etti. Sonunda doruğa ulaştığında nefes nefese de olsa doğrulurken doğruca vadideki eve baktı. Tam o anda gürültülü bir patlamayla yerin ayaklarının altınsa sarsıldığını hissederken ellerini yana açarak dengesini bulmaya çalıştı. Bakışlarını tekrar vadiye çevirdiğinde gökyüzünde dalgalanan Karanlık İşaret’i görürken derinden hissettiği acıyla yerinden kıpırdayamazken öylece durdu.

Kapının çalındığını duyduğunda, Lucius bakışlarını uzun zamandır görmeden baktığı manzaradan alırken oğlunun içeri girdiği gördü. Ona baktığında yüzü ifadesizleşirken konuştu:
-Sonunda yanıma gelebildin.
Sarışın delikanlı babasının gözlerine sadece bir an bakarken cevap vermeye gerek duymadığından doğruca tekli koltuğa yöneldi, babasının öfkesini anlaması için dahi olmasına gerek yoktu.


Snape, çalışma odasının önüne geldiğinde daha elini uzatamadan kapı büyük bir hızla açılırken sinirli bir ifadeyle içeriden çıkan Draco’yu gördü. Delikanlı yüzündeki öfkeyi silmeye gerek duymadan ona bakarken iksir profesörü sakinliğini bozmadan geri çekilerek ona yol verdi, daha sonra kapıyı açıldığı sertliğin aksine yumuşakça kapayarak içeri ilerledi. Masaya yaklaştığında Lucius’un iki eliyle oraya yaslanmış olduğunu görürken sarışın adam gri gözlerinde öfkeli şimşekler çakıyor hâlde ona baktı.


Draco, odasına girdiğinde kapıyı gürültüyle çarparak kapatırken ellerini yumruk yaparak olduğu yerde durdu. İçinde yükselen öfkeyi bir türlü bastıramıyordu. Öne düşmüş başını kaldırıp duvarlara baktığında hepsinin üstüne üstüne geldiğini hissederken gözlerini kapattı. Ne kadar süre böyle durduğunu bilmeden derin nefesler alırken yakın zamandan bir anı nedenini bilmediği şekilde zihnine üşümüştü bile.



Glee Cast- Somewhere Over The Rainbow


http://www.yukleresim.com/images/20007186938721805692.jpg " alt="" />


-Nasıl yani, bir şey söylemediler mi?
Gölün kıyısından birkaç metre uzaktaki sık ağaçların arkasında, sevgilisiyle güzelce kamufle olmuş genç kız neşeyle gülümserken okuduğu kitabı kapatarak yan tarafa bıraktı:
-Bu dünya bize tamamen yabancıydı ve eminim ki onlar, bu maceraya atılmam yerine onların yanında olup “normal” bir hayat sürmemi isterlerdi. Ama ben düşünürken hangi okulu seçersem seçeyim, yanımda olacaklarını söylemişlerdi.
Draco parmakları arasındaki çiçeği nazikçe çevirirken bakışlarını dizinde yattığı kızın gözlerinden çekmeden sordu:
-Bu kadar şanslı olmak nasıl bir his?
-Aslına bakarsan ben herkesin başka başka yönlerden şanslı olduğunu düşünüyorum.
Delikanlı “Öyle mi?” sorusunu taşıyan bakışlarla kendisini izlerken Hermione başını ağaca dayayarak devam etti:
-Mesela ikimizi kıyaslayalım; ben daha anlayışlı bir aileye sahibim öte yandan senin de sevgilin benimkinden daha anlayışlı.
Genç kız muzip bir gülümsemeyle ona bakarken Draco doğrularak kızın yanına oturdu. Başını hafifçe sallayarak kıza bakarken elindeki çiçeği hala bırakmamıştı:
-Biliyor musun, haklısın. Yine de ne kadar anlayışlı olsa da oldukça kıskanç biri, bir kızla bir şey konuşsam ya da biri biraz fazla yaklaşsa hemen olay olabiliyor, bizi görmese iyi olacak.
Hermione, şah-mat olmanın ağırlığıyla bir an susacak olsa da bu kararından aynı hızda vazgeçti:
-Belki de o atmaca gibi kızları görmek ve ders aralarında devamlı senin hakkında bir şeyler dinlemek can sıkıcı oluyordur, dolayısıyla o da biraz huzursuzdur.
Draco tek eliyle destek alarak ayağa kalktığında kıza elini uzatarak ona da yardımcı olurken konuştu:
-Hayır, bence huzursuz değil ama ne kadar muhteşem olduğunu ve onu kimseye değişmeyeceğimi göremediği için kör.
Genç kız delikanlının ellerini belinde hissederken omuzlarını patpatlayarak konuştu:
-Kendi sevgilim hakkındaki düşüncelerim değişiyor bak, kendisi pek de güzel viraj alıyor.
İki genç kahkahalarla gülerek birbirlerine sarılırken baharın habercisi kelebekler rengârenk uçuşarak bu mutluluğa ortak olurcasına kanat çırpıyorlardı.



Hermione, odasını toplamayı sonunda bitirmişken çamaşır sepetini odanın girişine bırakarak cama ilerledi. Yere öylece bırakılmış “Cadı Gündemi”ni almak için eğildiğinde Ginny’de aniden baş gösteren dağınıklığın sebebini sorgularken gözü açık kalmış sayfaya takıldı. “En Gözde Bekarlar” başlıklı yazıyı gördüğünde gülmemek için kendini zor tutarken o sayfada yer bulmuş 5 numaralı “gözde bekar” Viktor Krum’ı görürken sayıyı Ron’a göstermek için duyduğu ani isteği zorlukla bastırarak pencere kenarındaki koltuğuna ilişti. Genç adamdan uzun zamandır haber alamamıştı, anlaşılan yazıyı hazırlayan da benzer durumdaydı ki aynı şeyleri ısıtıp yine insanların önüne koymuştu. Genç kız yine de yazıyı sonuna kadar okumaya karar verirken yazının bitişine sıkıştırılmış bilgiyle bir an durdu: “Uzun zamandır bir takımla anlaşma imzalamayan Krum’ın Romanya’da bulunduğu kulağımıza gelen dedikodular arasında.” Tam o anda pencerenin tıklatılmasıyla kül rengi baykuşu fark ederken kaşlarını çatarak kalktı. Kusursuz beyazlıktaki zarfı eline aldığı anda kuş geldiği hızla gözden kaybolurken Hermione zarfın üzerindeki “D.”yi gördüğünde yutkunarak koltuğa oturdu.

masalcı
Admin

Mesaj Sayısı : 241
Kayıt tarihi : 25/08/08
Yaş : 32

http://bizimhikayelerimiz.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz